6 Mayıs 2007 Pazar

BAKARA SÜRESİ 1.KISIM(Muhammed ESED)

Bu surenin başlığı,
67-73. ayetlerinde anlatılan kıssadan alınmıştır. Bakara, büyük kısmı hicretin ilk iki yıllık döneminde olmak üzere, tamamı Hz. Peygamber'in Medine'ye hicretinden sonra vahyedilen ilk suredir. Ancak
275-281. ayetler, Hz. Peygamber'in vefatından önceki son aylara aittir (281. ayet, Hz. Peygamber'in aldığı en son vahiy olarak kabul edilmektedir).
Bir bütün olarak Kur’an vahyinin temel amacının ilanıyla -yani, insana bütün manevî/ruhî ve dünyevî işlerinde rehberlik (duyurusu) ile- başlayan Bakara suresi, Allah'a karşı sorumluluk bilincine sahip olmanın gereğini sürekli vurgulamanın yanısıra, geçmiş vahiylerin mensuplarının, özellikle de İsrailoğulları'nın işlemiş oldukları cürümlere de sık sık atıflarda bulunmaktadır.
106. ayette Peygamber Muhammed (s)'e indirilen vahiy ile daha önceki tüm mesajların ilga edildiğine işaret edilmesi, bu surenin -gerçekte Kur’an'ın tümünün- doğru anlaşılmasında büyük bir önemi haizdir. Burada, özellikle surenin son kısmında vaz‘edilen -ahlak, sosyal ilişkiler, savaş vb. sorunlara değinen- hukukî kuralların çoğu, sözkonusu kilit ifadenin doğrudan bir sonucudur. Defalarca gösterilmiştir ki Kur’an'ın düzenlemeleri, insan tabiatının gerçek ihtiyaçlarına tekabül etmektedir ve bu, yalnızca, insanlık tarihinin başından beri Allah tarafından insana bahşedilen ahlakî yol-göstericiliğin bir devamıdır. Burada, üç büyük tek-tanrılı dinin temelinde yatan Allah'ın birliği ilkesine ve zihni bu mesele ile yoğun bir şekilde meşgul olan peygamberlerin atası Hz. İbrahim'e özel olarak dikkat çekilmiştir. Ve Hz. İbrahim Mâbedi'nin, yani Kâbe'nin “Allah'a tam teslim olanlar” (ki bu, müslimûn kelimesinin karşılığıdır, tekili müslim) için kıble olarak belirlenmesi, bütün gerçek müminlerin kendilerini İbrahim akidesi ile bilinçli olarak özdeşleştirmelerinin adeta bir tasdikidir.
Bu sure boyunca şu beş Kur’ânî akidenin işlendiğini görürüz:
• Allah, bütün varlıkların kendi kendine yeterli yegane kaynağıdır (el-Kayyûm);
• Ardarda gönderilen peygamberler aracılığıyla vurgulanan Allah'ın varlığı olgusu, insan tefekkürü ile kavranabilir niteliktedir;
• Sadece inanmak değil, dürüst ve erdemli yaşamak da bu zihinsel idrakin ve tefekkürün zorunlu bir sonucudur;
• Bedenî ölümü yeniden dirilme ve hesaba çekilme takip edecektir;
• Allah'a karşı sorumluluklarının gerçekten bilincinde olan bir kimse “ne korku, ne de üzüntü duyacaktır”.
1 Elif-Lâm-Mîm.1
2 BU İLAHÎKELÂM–ki üzerinde hiçbir şüpheye yer yoktur– Allah'a karşı sorumluluklarının bilincinde olanlara2 bir rehber [olarak indirilmiş]tir,
3 onlar ki, insan idrakini aşa[n olguların varlığı]na3 inanırlar ve namazlarında dikkatli ve devamlıdırlar; kendilerine verdiğimiz rızıktan4 başkaları için harcarlar;
4 ve onlar (ey Peygamber), sana indirilene de senden önce indirilmiş olana5 da iman ederler: çünkü onlar, öteki dünyanın varlığından bütün kalpleriyle emindirler.
5 İşte Rablerinin gösterdiği yolda yürüyen kimseler onlardır, mutluluğa erişecek kimseler de onlardır!
6 UNUTMA Kİ hakikati inkara şartlanmış olanlar6 için kendilerini uyarıp uyarmaman fark etmez: onlar inanmazlar.
7 Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir ve gözlerinin üzerinde de bir perde7 vardır; dehşet verici bir azap beklemektedir onları.
8 Ve öyle kimseler var ki gerçekte inanmadıkları halde “Biz Allah'a ve Ahiret Günü'ne inanıyoruz” derler.
9 (Aslında) onlar, (böylece) Allah'ı ve imana ermiş olanları kandırmak isterler. Halbuki kendilerinden başka kimseyi kandıramazlar; ve bunu da fark etmezler.
10 Kalpleri hastalıklıdır, Allah hastalıklarını daha da arttırmıştır ve ısrarlı yalanlarından dolayı8 onları şiddetli bir azap beklemektedir.
11 Onlara “Yeryüzünde fesat yaymayın!” denildiğinde “Biz sadece ıslah edicileriz!” diye cevap verirler.
12 Gerçekte onlar fesat saçan kimselerdir, ama bunu (kendileri de) idrak etmezler.9
13 Onlara: “Diğer insanların inandığı gibi inanın!” denildiğinde, “(Şu) dar kafalıların inandığı gibi mi?” diye cevap verirler. Gerçekte onlardır dar kafalılar, ama bunu bilmezler!
14 Ve imana ermiş olanlarla karşılaştıklarında, “Biz de [sizin gibi] inanıyoruz!” derler; ama şeytanî dürtüleriyle10 başbaşa kaldıklarında, “Aslında biz sizin yanınızdayız, onlarla sadece eğleniyoruz” derler.
15 Allah da bu alaycı tavırlarından dolayı onlara hak ettikleri karşılığı verecek11 ve onları küstahlıkları ile başbaşa şaşkınca bocalamaya terk edecektir.
16 (Çünkü) onlar, hidayete karşılık sapıklığı satın almışlar, ama ne (bu) ticaretleri onlara fayda sağlamış, ne de [başka bir şekilde] hidayet bulmuşlardır.
17 Onların hali, ateş yakan öyle kimselerin haline benzer ki, o (ateş), çevrelerini aydınlatır aydınlatmaz Allah, göremesinler diye onların ışığını alıp onları zifiri karanlığa gömer;
18 onlar, sağır, dilsiz, kördürler; ve (artık) geriye dönemezler.
19 Ya da [onların durumu,] gökten zifiri karanlıklar içinde gök gürültüsü ve şimşekle gelen şiddetli bir sağanağ(a benzer): Ölümün dehşeti içinde yıldırımlardan korunmak için parmakları ile kulaklarını tıkarlar, ama Allah hakikati inkar edenleri [kudreti ile] kuşatır.
20 Çakan şimşekler neredeyse gözlerini alıverir; ışık verince hareket ederler, karanlık üzerlerine çökünce oldukları yerde çakılıp kalırlar.
Şayet Allah dileseydi, onların işitme ve görme [kabiliyet]lerini ellerinden alabilirdi:12 Çünkü Allah her şeye kâdirdir.
21 EY İNSANLAR! Sizi ve sizden önce yaşamış olanları yaratan Rabbinize kulluk edin ki O'na karşı sorumluluğunuzun bilincine varasınız.
22 O ki, yeryüzünü size bir dinlenme yeri, gökyüzünü bir çardak yapmış, gökten su indirmiş ve onunla size rızık olarak meyveler çıkarmıştır: o halde [Bir ve Tek İlah olduğunu] bile bile Allah'a ortaklar koşmayın.13
23 Eğer kulumuz [Muhammed]'e katımızdan safha safha indirdiğimiz vahyin14 bir kısmından şüphe ediyorsanız o zaman aynı değerde bir sure getirin (de görelim) ve -eğer dediğiniz doğruysa- Allah'tan başkalarını da size şahitlik etmeleri için çağırın.15
24 Eğer bunu yapamıyorsanız -ki kesinlikle yapamayacaksınız- o zaman yakıtı insanlar ve taşlar16 olan, hakikati inkar edenler için hazırlanmış ateşi bekleyin!
25 Ama imana ermiş olup doğru ve yararlı işler yapanlara, içlerinden ırmaklar akan hasbahçelerin kendilerine ait olacağını müjdele! Onlara ne zaman rızık olarak oradan bazı ürünler bahşedilse, “Bunlar, bize daha önce bahşedilenlerin aynısıymış” diyecekler. Çünkü onlara o [geçmişte tadılanlar]ı hatırlatacak şeyler17 verilecek. Onlar, orada tertemiz eşler bulacaklar ve orayı mesken edinecekler.
26 Bakın, Allah, bir sivrisineği [hatta] ondan daha küçük bir şeyi18 örnek getirmekten kaçınmaz. İmana ermiş olanlara gelince, onun Rablerinden gelen bir hakikat olduğunu bilirler. Hakikati inkara şartlanmış olanlar ise, “Bu örnek ile Allah ne demek istiyor acaba?” derler.
Bu yolla Allah, bir çoğunu saptırırken bir çoğunu da doğruya yöneltir, fakat fasıklardan başkasını saptırmaz,
27 onlar ki, [fıtratlarına] yerleştirildikten sonra Allah'a karşı taahhütlerini19 bozarlar, Allah'ın birleştirilmesini emrettiği şeyi koparıp ayırırlar ve yeryüzünü fesada verirler: İşte bunlardır hüsrana uğrayanlar.
28 Cansız iken size hayat veren ve sizi ölüme götüren, sonra tekrar hayata kavuşturan ve (sonunda) Kendisine döndürüleceğiniz Allah'ı nasıl inkar edersiniz?
29 Ve dünya üzerinde ne varsa sizin için yaratan, plan ve tasarımını göklere uygulayıp onları yedi gök20 şeklinde düzenleyen O'dur; ve yalnızca O'dur her şeyin tam bilgisine sahip olan.
30 İŞTE O ZAMAN21 Rabbin meleklere: “Bakın, Ben yeryüzünde ona sahip çıkacak birini yaratacağım!”22 demişti.
Onlar: “Seni övgüyle yüceltip takdîs eden bizler dururken, orada, bozgunculuğa ve yozlaşmaya yol açacak ve kan dökecek birini mi yaratacaksın?” dediler.
[Allah:] “Sizin bilmediğiniz (çok şey var, onları) Ben bilirim!” diye cevapladı.
31 Ve O, Âdem'e her şeyin ismini23 öğretti, sonra onları meleklerin önüne koydu ve “Dedikleriniz doğruysa24 haydi bu [şey]lerin isimlerini bana söyleyin bakalım!” dedi.
32 Onlar: “Sen kudret ve egemenlikte kusursuz ve eksiksizsin! Senin bize bildirdiğin dışında bir bilgimiz yoktur. Doğrusu yalnız Sensin her şeyi bilen, gerçek hikmet Sahibi!” diye cevap verdiler.
33 O: “Ey Âdem, bu [şey]lerin isimlerini onlara bildir!” buyurdu.
[Âdem] isimleri onlara bildirince [Allah]: “Size, ‘göklerin ve yerin gizli gerçekliğini, açıkladıklarınızın ve gizlediklerinizin tümünü yalnız Ben bilirim’ dememiş miydim?” dedi.
34 Sonra Meleklere “(Haydi!) Â-dem'in önünde yere kapanın!” dediğimizde25 İblis dışında hepsi yere kapandı, o ise reddetti ve (üstelik) küstahça böbürlendi: böylece hakkı inkar edenlerden oldu.26
35 Ve (sonra,) “Ey Âdem,” dedik: “Sen ve eşin bu bahçeye27 yerleşin ve orada dilediğinizden serbestçe yiyin; ancak bir tek şu ağaca28 yaklaşmayın ki zalimlerden olmayasınız”.
36 Ama Şeytan orada ikisini de yoldan çıkardı ve böylece sahip oldukları konumu yitirmelerine sebep oldu.29 Bu yüzden Biz: “Buradan çıkıp gidin, (bundan sonra) birbirinize düşman olarak yaşayın ve yeryüzünü bir müddet için mesken edinip orada geçiminizi sağlayın!”30 dedik.
37 Derken Âdem Rabbinden [yol gösterici] sözler aldı. Ve (Allah) o'nun tevbesini kabul etti: çünkü yalnız O'dur tevbeleri kabul eden, rahmet dağıtan.
38 Biz, “Hepiniz buradan çıkıp gidin!” dedikse de size yol göstericiliğimiz devam edecektir: ve Benim yol gösterici mesajlarıma uyanlar için artık ne korku vardır, ne de üzüntü;
39 ama hakikati inkara şartlanmış olanlara ve mesajlarımızı yalanlayanlara gelince -işte onlar içinde yaşayıp kalmak üzere, ateşe mahkum olan kimselerdir.
40 EY İSRAİLOĞULLARI!31 Size bağışladığım o nimetleri hatırlayın ve Bana verdiğiniz sözü tutun (ki) Ben de sözümü tutayım; ve Benden, yalnız Benden sakının!
41 Bunun için de, size geçmişte bildirilmiş olan haberleri doğrulayıcı nitelikte indirdiğim bu vahye inanın; onun gerçekliğini inkar edenlerin öncüsü olmayın; mesajlarımı küçük bir kazanca32 değişmeyin; ve Bana, yalnızca Bana karşı sorumluluk bilinci taşıyın!
42 Hakkı bâtıl ile örtüp bile bile gizlemeyin.33#
43 Namazda dikkatli ve devamlı olun, karşılıksız yardımda34 bulunun ve namazda rükû edenlerle birlikte rükû edin.
44 Siz kendinizi unutarak diğer insanlara erdemli olmayı mı öğütlüyorsunuz- hem de ilahî kelâmı okuyup durduğunuz halde? Siz hiç aklınızı kullanmaz mısınız?
45 (Ey müminler!) Sabır ve namazla yardım dileyin: Bu, tam bir sığınma duygusu içinde yürekten Allah'a yönelenler dışında herkes için zor bir iştir,#
46 onlar ise (sonunda) Rablerine kavuşacaklarını ve O'na döneceklerini kesinlikle bilirler.
47 Ey İsrailoğulları! Size bağışladığım nimetleri ve sizin diğer kavimlere karşı üstün gelmenizi sağladığım günleri hatırlasanıza!#
48 Ve hiçbir insanın ötekine en ufak bir yararının dokunamayacağı, hiç kimseden şefaatin kabul edilmeyeceği, kimseden fidye alınmayacağı35 ve hiç kimsenin yardım görmeyeceği Gün[ün mutlaka gelip çatacağı] bilinciyle yaşasanıza!
49 Ve oğullarınızı boğazlayıp kadınlarınızı sağ bırakarak sizi azapların en kötüsüne uğratan36 Firavun hanedanının elinden sizi kurtardığımız günleri [hatırlayın]- (o günler) ki Rabbinizden büyük bir imtihan vardı sizin için.#
50 Ve önünüzdeki denizi yarıp sizi (nasıl) kurtardığımız, gözlerinizin önünde Firavun'un adamlarını (nasıl) boğduğumuz,#
51 (ve nasıl) Musa'yı [Sina Dağı'nda] kırk gece tuttuğumuz ve o'nun yokluğunda [altın] buzağıya tapmaya başladığınız ve böylece zalimlerden olduğunuz,#
52 dahası, (bütün) bunlardan sonra, belki şükredenlerden olursunuz diye bu günahınızı affettiğimiz günleri (hatırlayın).37
53 Ve [hatırlayın,] Musa'ya ilahî kelâmı -[böylece] doğruyu yanlıştan ayırd etmek için [kullanacağı] ölçüyü38- vermiştik ki doğruya yönelesiniz;#
54 Ve Musa, halkına (dönüp) “Ey halkım!” demişti, “Doğrusu buzağıya taparak kendinize karşı suç işlediniz, o halde tevbe ederek (tekrar) Yaratıcınıza yönelin ve nefsinizi yok edin;39 bu, sizin için Yaratıcınızın katında en hayırlısı olacaktır.”
Bunun üzerine O, tevbenizi kabul etmişti: Çünkü yalnız O'dur tevbeleri kabul eden, Rahmet Dağıtan.
55 Ve [hatırlayın] (hani,) “Ey Musa, doğrusu Allah'ı kendi gözümüzle görmedikçe sana asla inanmayacağız!” dediğinizde, (işte o an) siz daha (ne oluyor diye) çevrenize bakınıp dururken ceza yıldırımı40 sizi yakalamıştı.
56 Ama ölü (bir toplum) haline geldikten sonra41 belki şükredenlerden olursunuz diye sizi tekrar dirilttik.
57 Ve bulutların sizi gölgeleri ile ferahlatmasını sağladık, ayrıca “Size rızık olarak verdiğimiz güzel şeylerden yararlanın” [diyerek] kudret helvası ve bıldırcın gönderdik.
O soydaşlarınız [işledikleri bu günahlarla] bize hiçbir zarar vermediler, fakat [sadece] kendilerine zulmettiler.
58 Ve yine [hatırlayın o günleri,] Biz, “Bu beldeye42 girin ve yiyeceklerinden dilediğiniz kadar bol bol yiyin; fakat kapıdan (tevazu içinde,) boyun eğerek girin ve ‘Günahlarımızın yükünü üzerimizden kaldır!’43 deyin ki günahlarınızı bağışlayayım ve iyilik yapanlara sınırsız mükafat vereyim” demiştik.
59 Ama o zulmetmeye şartlanmış olanlar kendilerine tevdî edilmiş olan (söz)ü başka bir sözle değiştirdiler44: Bunun üzerine Biz de yoldan çıkmalarından ötürü o zalimlerin üzerine gökten bir bela indirdik.
60 Ve yine bir keresinde Musa, kavminin su ihtiyacı için (Bize) yalvarmıştı ve Biz de kendisine: “Asânla kayaya vur” demiştik. Bunun üzerine oradan oniki kaynak (birden) fışkırmıştı ki halkın tümü nereden (hangi kaynaktan) içeceğini bilsin.45 [Ve Musa demişti:] “Allah tarafından verilen rızıktan yiyip için, ama yeryüzünün yozlaşmasına ve çürümesine yol açarak bozgunculuk yapmayın.”
61 Ve bir zamanlar yine siz: “Ey Musa, doğrusu biz bir tek çeşit yiyecekle yetinemeyiz, öyleyse Rabbine dua et de bize topraktan yetişen ürünler, sebze, salatalık, sarımsak, mercimek, soğan (gibi ürünler) çıkarsın” demiştiniz.
[Musa]: “Daha hayırlı [ve onurlu] olan durumu daha aşağılık olanla mı değiştirmek istiyorsunuz?46 O halde utanç içinde Mısır'a dönün;47 orada istediğiniz şeylere kavuşabilirsiniz!” demişti.
Böylece, onlara yoksulluk, düşkünlük damgası vuruldu ve Allah'ın gazabına uğradılar. Bütün bunlar, Allah'ın mesajının gerçekliğini inkar etmedeki ısrarları ve haksız şekilde Peygamberleri öldürmeleri yüzündendir: Bütün bunlar, [Allah'a] isyan etmeleri ve hakkın sınırlarını ihlal etmedeki ısrarlarından dolayıdır.48
62 KUŞKUSUZ, [bu ilahî kelâma] i-man edenler ile Yahudi inancının takipçilerinden, Hristiyanlardan ve Sâbiîlerden49 Allah'a ve Ahiret Günü'ne inanmış, doğru ve yararlı işler yapmış olanların tümü Rablerinden hak ettikleri mükafatları alacaklardır; ve onlar ne korkacak, ne de üzüleceklerdir.50
63 İŞTE O ZAMAN, Sina Dağı'nı üzerinize yükselterek51 ciddî ve samimî (görünen) taahhüdünüzü kabul etmiş ve “Size bahşettiğimiz şeye [bütün] gücünüzle sımsıkı sarılın ki Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincine varasınız!” [demiştik].
64 Ama siz ondan sonra sözünüzden döndünüz! Eğer Allah'ın size lütfu ve merhameti olmasaydı kendinizi muhakkak ziyana uğrayanlar arasında bulurdunuz;#
65 nitekim, içinizde Sebt Günü'nün kutsallığını ihlal edenleri biliyorsunuz; bu davranışlarından ötürü onlara: “Aşağılık maymunlar gibi olun!” dedik;#
66 ve onları hem kendi zamanları, hem de bütün gelecek zamanlar için uyarıcı bir örnek kıldık, Allah'a karşı sorumluluklarının bilincinde olanlara da ibret alınacak bir ders.52
67 HANİ, O ZAMAN Musa, halkına: “Dinleyin! Allah bir sığır kurban etmenizi emrediyor”53 demişti.
Onlar: “Sen bizimle alay mı ediyorsun?” dediler.
O: “Bu kadar cahil olmaktan54 Allah'a sığınırım!” diye cevap verdi.
68 Onlar: “(Madem öyle,) Rabbine bizim için dua et de bunun nasıl bir kurban olacağını bize açıklasın” dediler.
[Musa] “Bakın!” dedi, “O, ne yaşlı ne körpe, ama ikisi arasında orta yaşta bir sığır olmasını istiyor. O halde size verilen emri yerine getirin!”
69 Onlar: “Rabbine bizim için dua et de onun renginin nasıl olacağını bize açıklasın” dediler.
[Musa'nın] cevabı şu oldu: “O, kurbanın sarı renkte, parlak tonda, görenlere zevk veren bir sığır olmasını istiyor”.
70 Onlar: “Rabbine bizim için dua et de onun nasıl olacağını bize (daha açık) bildirsin, (çünkü) bize göre tüm sığırlar birbirlerine benzer; ve sonra, Allah arzu ederse biz elbette doğru yola yöneliriz!” dediler.
71 [Musa'nın] cevabı şu oldu: “O, bu kurbanın ekinleri sulamak veya toprağı sürmek için hiç koşulmamış, kusursuz, alacasız bir sığır olmasını istiyor”.
Onlar: “İşte, sonunda gerçeği bildirdin!” dediler; ve hemen (onu) kurban ettiler, halbuki neredeyse hiçbir şey yapmadan kalacaklardı.55
72 Çünkü ey İsrailoğulları, siz bir adam öldürmüştünüz ve sonra da bu [suç]un sorumluluğunu birbirinizin üstüne atmıştınız. Oysa Allah, sizin örtbas ettiğiniz her şeyi56 açığa çıkarmaya kâdirdir.#
73 Biz dedik ki: “Bu [prensib]i bu gibi [çözümlenmemiş cinayet olay]larının bazılarına da uygulayın:57 Bu yolla Allah canları ölümden korur ve kendi iradesini size gösterir58 ki (bunu görüp) muhakemenizi kullan[mayı öğren]ebilesiniz.”
74 Ama, bütün bunlardan sonra kalpleriniz katılaştı; kaya gibi hatta daha da sert oldu: Çünkü, unutmayın, öyle kayalar var ki içinden ırmaklar fışkırır; ve öylesi de var ki yarıldığında içinden su çıkar; bazısı da Allah korkusuyla (yerinden kopup) aşağı yuvarlanır.59 Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir!
75 ŞİMDİ, onların tebliğ ettiğiniz şeye inanacaklarını bekliyor musunuz?60 Aksine, birçoğu Allah'ın kelâmını dinler ama onu anladıktan sonra bile bile çarpıtırlar.61#
76 Nitekim, imana ermiş olanlarla buluştuklarında, “[Sizin inandığınız gibi] inanıyoruz!” derler; ama birbirleriyle başbaşa kaldıklarında, “Rabbinizin kelâmını62 size karşı koz olarak kullansınlar diye mi Allah'ın size açıkladığı şeyleri onlara haber veriyorsunuz? Aklınızı başınıza toplamayacak mısınız?” derler.
77 Bilmezler mi ki Allah, açığa vurdukları şeylerden de, gizlediklerinden de haberdardır?
78 Onlar arasında ilahî kelâmın63 gerçek bilgisine sahip olmayan, kitap ile ilgisiz insanlar var; [ki bunlar] sadece birtakım kuruntular[a tâbi olurlar] ve zanna dayanırlar.#
79 O halde, yazıklar olsun onlara ki, kendi elleriyle, ilahî kelâm[dan olduğunu iddia ettikleri hususlar]ı kaydettikten sonra, az bir kazanç elde etmek için, “Bu Allah'tandır!” derler. (Böyle diyerek) kendi elleriyle kaydettiklerinden ötürü yazıklar olsan onlara! Ve yine bütün o kazandıklarından ötürü yazıklar olsun böylelerine!64
80 Ve onlar: “Ateş, bize birkaç günden fazla dokunmaz” derler.65 De ki [onlara]: “Allah'tan bir söz mü aldınız -çünkü Allah hiçbir zaman sözünden caymaz- yoksa asla bilemeyeceğiniz bir şeyi mi Allah'a isnad ediyorsunuz?”
81 Evet! işte [böylesine] büyük bir kötülük işleyen ve [bunun] günahıyla çepeçevre kuşatılan kimseler var ya, işte böyleleridir içinde kalmak üzere ateşe mahkum olanlar!#
82 İmana ermiş olup doğru ve yararlı işler yapanlara gelince, sürekli içinde kalmak üzere cenneti hak edenler de işte bunlardır.
83 VE BİR ZAMAN, [ey] İsrailoğulları, [sizden] şu (konularda) kesin taahhüt almıştık:66 “Allah'tan başkasına kulluk etmeyeceksiniz; akraba ve ebeveyninize, yetimlere ve fakirlere iyilik yapacaksınız; bütün insanlarla güzellikle konuşacaksınız; namazlarınızda dikkatli ve devamlı olacaksınız ve karşılıksız yardımda bulunacaksınız.”67
Ama, birkaçınız dışında bu sözünüzden döndünüz: zaten siz, inatçı, isyankar bir toplumsunuz!68
84 O zaman, birbirinizin kanını dökmeyeceğinize, birbirinizi yurtlarınızdan sürmeyeceğinize dair kesin söz almıştık sizden, siz de kabul etmiştiniz; ve [şimdi de] buna şahitlik yapıyorsunuz.#
85 Buna rağmen yine sizlersiniz birbirinizi katleden ve -kesinlikle yasaklanmış olduğu halde- kendi halkınızdan bir kısmını yurtlarından süren, onlara karşı günahkarlık ve nefrette yarışıp yardımlaşan ve esir olarak elinize düştüklerinde onları ancak fidye alarak bırakan!69
Böyle yaparak, ilahî kelâmın bir kısmına inanıyor, diğer kısmını inkar mı ediyorsunuz? Öyleyse bilin ki, içinizden böyle yapanların karşılığı, bu dünya hayatında zilletten ve Kıyamet Günü en acıklı azaba uğratılmaktan başka bir şey olmayacaktır. Zira Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.
86 Ahiret hayatı karşılığında bu dünya hayatını satın alanlar var ya, işte böylelerinin azabı hafifletilmeyecek ve onlara yardım edilmeyecektir.
87 Biz Musa'ya ilahî kelâmı bahşettik ve birbiri ardınca o'nu izleyen elçiler gönderdik:70 Meryem oğlu İsa'ya da hakikatin tüm kanıtlarını vahyettik ve o'nu kutsal ilham71 ile güçlendirdik. [Ama] ne zaman bir elçi hoşunuza gitmeyen bir şey getirdiyse küstahlıkta haddi aşarak bir kısmını öldürdüğünüz72 ve diğerlerini yalanladığınız doğru değil mi?
88 Ama onlar: “Kalplerimiz zaten bilgi ile dolu!”73 derler. Hayır, bilakis Allah, onları hakikati kabullenmeyi reddettikleri için gözden çıkarmıştır: Zira onlar, sadece basmakalıp birkaç şeye inanırlar.74
89 Ve ne zaman Allah katından onlara, halen sahip oldukları hakikati tasdik eden bir [yeni] vahiy geldiyse, daha önce, hakikati inkara şartlanmış olanlara karşı üstün gelmek için yalvarıp yakardı[klarını çarçabuk unutarak] daha önce tanıdıkları [hakikati] bu defa inkara kalkıştılar. Ve Allah'ın lâneti, hakikati inkar eden herkesin üzerinedir.
90 Allah'ın lütfunu dilediği kuluna bahşetmesini kıskanarak75 Allah'ın indirdiği hakikati inkar etmeleri ve böylece kendilerini kaptırdıkları şu [boş gurur] ne kötü! Onlar böylece Allah'ın gazabını tekrar tekrar hak ettiler. Ve o hakikati inkar edenler için hazırlanmış utanç verici bir azap vardır.
91 Nitekim onlara: “Allah'ın indirdiğine inanın!” denildiğinde, “Biz [yalnızca] bize indirilene inanırız!” diye cevap verirler; ve zaten bildikleri bir gerçeği tasdik ve teyid eden bir hakikat bile olsa, sonra gelen her haberi inkar ederler.
De ki: “Madem [gerçek] müminler idiniz de neden Allah'ın önceki peygamberlerini öldürdünüz?”76
92 Gerçekten Musa size hakikatin tüm kanıtları ile gelmişti (ama) o'nun yokluğunda hemen [altın] buzağıya tapmaya başlamış ve böylece haince bir davranış içine girmiştiniz.
93 Biz o zaman, Sina Dağı'nı üzerinize kaldırıp, “Size emanet ettiğimiz şeye [bütün] gücünüzle sarılın ve ona kulak verin!” [diyerek] sizden kesin bir taahhüt almıştık.
[Bütün bu hatırlatmalara rağmen] onlar: “Dinledik, ama itaat etmiyoruz!” derler.77 Zira, hakikati reddetmeleri yüzünden bunların kalplerini [altın] buzağı sevgisi kaplamıştır.78
De ki: “Ne kötü (şu) inancınızın sizi yönelttiği [şey]! Eğer gerçekten bir şeylere inanıyorsanız.”
94 De ki: “Eğer Allah katındaki ahiret hayatı, başka hiç kimseye değil de yalnız size mahsus ise79 ve bu kanaatinizde samimi iseniz o zaman ölümü arzulamanız gerekmez mi?”
95 Ama kendi elleriyle yapıp-ettikleri ortadayken bunu hiçbir zaman temenni etmeyecekler: Allah zalimleri her halleriyle bilmektedir.#
96 Ve sen onları başkalarından daha ihtirasla hayata sarılmış göreceksin, hatta Allah'tan başkasına ilahlık yakıştırmaya şartlanmış olanlardan bile daha çok: onların her biri binlerce yıl yaşamak ister; halbuki uzun yaşaması, böyle birini [ahirette] azaptan kurtarmaz: zira Allah onun bütün yapıp-ettiklerini görmektedir.
97 [EY PEYGAMBER, onlara] şunu anlat: Kim ki, Allah'ın izniyle senin kalbine, önceki çağlarda indirilenleri doğrulayan, inananlara bir muştu ve rehber olan bu [ilahî kelâm]ı indirdiği için Cebrail'e düşmanlık besliyorsa;#
98 kim ki Allah'a, O'nun meleklerine, Cebrail ve Mikail de dahil O'nun elçilerine düşmanlık besliyorsa, bilsin ki Allah da hakikati inkar eden herkese düşmanlık beslemektedir.80
99 Gerçekten Biz sana apaçık mesajlar indirdik ve onların gerçekliğini yoldan çıkmış olanlardan başkası inkar etmez.
100 Ne zaman [Allah'a] söz verdilerse bazıları sözlerini (çiğneyip) bir kenara atmadı mı? Gerçek şu ki, aslında onların çoğu inanmıyor.
101 Ve [şimdi bile], ne zaman Allah'tan onlara halen sahip oldukları hakikati tasdik eden bir elçi gelse, kendilerini önceki çağlarda vahyedilen kelâma bağlı sayanlardan bazısı, [o'nun dediklerinin] farkında değilmiş gibi ilahî kelâma arkalarını dönerler,81
102 ve [onun yerine] Süleyman'ın hükümdarlığı sırasında şeytanca niyetler taşıyan kimselerin telkin edegeldiklerine uyarlar. Hakikati inkar eden Süleyman değildi, ama o şeytanca niyetler taşıyan kişiler halka sihir öğreterek hakikati inkar ettiler;82 -ve onlar, Babil'deki iki melek Hârût ve Mârût vasıtasıyla ihdas edilene [uyarlar]- gerçi bu ikili, öncelikle, “Biz sadece ayartıcılarız: sakın [Allah'ın vahyettiği] hakikati inkara yeltenmeyin!” şeklinde uyarıda bulunmadan83 hiç kimseye onu öğretmediler. Ve onlar, bu ikiliden, karı koca arasında nasıl huzursuzluk çıkarılacağını öğreniyorlardı; ancak Allah'ın izni olmadan onunla hiç kimseye zarar veremedikleri gibi sadece kendilerine zarar veren ve hiçbir faydası olmayan bir bilgi ediniyorlardı; oysa onlar, bu [bilgiyi] edinenin ahiret hayatının güzelliğinden nasipsiz kalacağını iyi biliyorlardı.84 Doğrusu, karşılığında ruhlarını elden çıkardıkları o [sanat] ne kötüdür, keşke bunu bilselerdi!
103 Eğer inansalar ve O'na karşı sorumluluklarının bilincinde olsalardı, doğrusu, Allah'ın mükafatı onlara iyilik getirecekti; keşke bunu bilselerdi!
104 SİZ EY imana ermiş olanlar! [Peygamber'e] “Bizi dinle!” demeyin; onun yerine, “Bize karşı tahammüllü ol!” demeyi tercih edin. Ve [o'na] kulak verin. Çünkü, hakikati inkar edenleri şiddetli azap bekliyor.85
105 Ne önceki vahyin takipçilerinden hakikati inkara yeltenenler, ne de Allah'tan başka şeylere ilahlık yakıştıranlar, Rabbin tarafından sana indirilen bir hayrı86 görmekten hoşlanırlar; ancak Allah dilediğini rahmetine ulaştırır; zira Allah, sınırsız lütuf Sahibidir.
106 Biz yürürlükten kaldırdığımız veya unutturduğumuz herhangi bir mesajı mutlaka daha iyisi veya benzeri ile değiştiririz.87 Allah'ın her şeye kâdir olduğunu bilmez misin?
107 Bilmez misin ki göklerin ve yerin hükümranlığı Allah'ındır ve Allah'tan başka sizi koruyacak ve yardım edecek hiç kimse yoktur?
108 Yoksa, size gönderilmiş olan Elçi'den, daha önce Musa'dan istenilenleri mi istiyorsunuz? Ama her kim, hakikate inanmak yerine onu inkar etmeyi tercih ederse88 doğru yoldan sapmış olur.
109 Kendilerini önceki vahye bağlı sayanların çoğu, kıskançlıklarından dolayı, sizi, iman ettikten sonra yeniden hakikati inkara döndürmek isterler; [hatta] hakikat kendileri için apaçık ortaya çıktıktan sonra bile. Buna karşılık, siz (ey imana erişenler) Allah'ın iradesini ortaya koyacağı vakte kadar onları hoşgörün ve dayanın: Unutmayın, Allah her şeye kâdirdir.
110 Namazınızda dikkatli ve devamlı olun, arındırıcı (malî) yükümlülüğünüzü yerine getirin, çünkü kendiniz için önceden yaptığınız her iyiliği Allah katında mutlaka bulacaksınız: Unutmayın, Allah bütün yaptıklarınızı görür.
111 ONLAR: “Yahudi veya Hristiyan olmadıkça hiç kimse cennete giremez!” diye iddia ederler.89 Bu onların kuruntusudur! De ki: “Eğer söylediklerinizde samimi iseniz, iddianızı kanıtlayın!”90
112 Evet, gerçekten her kim tüm benliğini Allah'a teslim eder91 ve iyilik yapanlardan olursa, Rabbi katında mükafatını görecektir; ve böyleleri ne korkacak, ne de üzülecekler.92
113 Ayrıca Yahudiler, “Hristiyanlar geçerli, tutarlı bir inanç temelinden yoksunlar” iddiasında bulunurken Hristiyanlar da (aynı şekilde,) “Yahudiler, geçerli, tutarlı bir inanca sahip değiller” diye iddia ederler; ve her iki taraf da (bu iddialarında) ilahî kelâma atıfta bulunurlar! Hatta bilgiden yoksun bulunanlar, onların söylediklerini aynen tekrarlayıp dururlar;93 ama anlaşamadıkları şeyler konusunda Kıyamet Günü aralarında hüküm verecek olan Allah'tır.94
114 Allah'ın adının O'nun mescidlerinde anılmasına mani olan ve onları tahrip etmek için çalışan kimseden daha zalim kim olabilir? İşte böylelerinin bu yerlere [Allah] korkusu dışında bir sâikle girmeye hakları yoktur?95 Onlar için bu dünyada zillet, ahirette ise korkunç bir azap vardır.
115 Doğu da Batı da Allah'ındır: Nereye dönerseniz dönün Allah'ın yönü orasıdır. Unutmayın ki Allah rahmet ve kudretinde sınırsızdır, her şeyi bilendir.
116 Bir kısım insanlar da, “Allah kendine bir oğul edindi!” iddiasında bulunurlar. (Asla!) O, yaratılmışlara özgü böyle vasıflardan kesinlikle uzaktır.96 Göklerde ve yerde ne varsa yalnız O'nundur; her şey bütün varlığıyla O'nun iradesine tâbidir.
117 Göklerin ve yerin yaratıcısı O'dur: bir şeyin olmasını istediğinde ona sadece “Ol!” der -ve o (şey hemen) oluverir.
118 [YALNIZ] bilgiden yoksun olanlar: “Allah neden bizimle konuşmaz ve neden bize [mucizevî] bir işaret göstermez?” derler. Onlardan önce yaşamış olanlar da97 tıpkı onların dedikleri gibi demişlerdi: kalpleri hep birbirine benziyor. Gerçekte Biz, bütün işaretleri, yürekten inanıp tasdik etmeye niyetli olanlar için açık ve anlaşılır kıldık.
119 Doğrusu Biz seni [ey Peygamber,] hakikat ile gönderdik: bir müjdeleyici ve uyarıcı olarak; yakıcı ateşe mahkum olanlardan sen sorumlu değilsin.
120 Sen onların inanç sistemine uymadıkça ne Yahudiler ne de Hristiyanlar senden memnun olmayacaklar. De ki: “Dinleyin! Allah'ın rehberliği tek doğru rehberliktir”.
Ve doğrusu, sana ilim geldikten sonra onların sapık görüşlerini takip etmeye devam edersen ne seni Allah'ın elinden alacak bir kimse bulursun, ne de bir yardımcı.
121 Kendilerine ilahî kelâmı emanet ettiklerimiz [ve] ona gereği gibi uyanlar;98 işte onlardır [gerçekten] iman edenler; hakikati inkara kalkışanlara gelince, onlar, asıl kaybedenlerdir!
122 EY İSRAİLOĞULLARI! Size lütfettiğim o nimetleri ve sizin diğer kavimlere üstün gelmenizi sağladığım günleri hatırlayın;
123 ve hiçbir insanın diğerine bir yararının olmayacağı, hiç birinden fidye kabul edilmeyeceği; şefaatin fayda etmeyeceği ve hiç kimseye yardım edilmeyeceği bir Gün'ü[n gelip çatacağını] aklınızdan çıkarmayın.99
124 Ve [şunu hatırlayın:] Rabbi, İbrahim'i buyrukları ile sınadığında ve İbrahim de bunları yerine getirdiğinde100 ona “Seni insanlara önder yapacağım!” demişti.
İbrahim de sormuştu: “Benim neslimden de mi [önderler çıkaracaksın]?”
[Allah] cevap vermişti: “Benim ahdim zalimleri kapsamaz.”101
125 O ZAMAN Biz Mâbed'i insanların tekrar tekrar yöneleceği bir hedef ve bir kutsal sığınak yapmıştık:102 Öyleyse İbrahim için vaktiyle belirlenen yeri ibadet mahalli edinin.103
Nitekim Biz, İbrahim ve İsmail'e emrettik: “Mâbedimi, onu tavaf edecekler için,104 onun yakınında tefekküre dalacaklar için ve [namazda] rukû ve secde edecekler için temiz tutun.”
126 Ve İbrahim “Ey Rabbim!” diye yalvardı, “Burayı emin bir bölge yap ve halkından Allah'a ve Ahiret Günü'ne iman edenlere bereketli rızıklar bağışla.”
[Allah]: “Her kim hakikati inkar ederse, onun kısa bir süre zevk içinde yaşamasına izin veririm -ama sonunda onu ateşin azabına sürerim; ne kötü bir duraktır o!” diye cevap verdi.
127 İbrahim ve İsmail Mâbed'in temellerini yükseltirken yalvardılar: “Ey Rabbimiz! Bunu kabul et; Sensin her şeyi bilen, her şeyi duyan!”
128 “Ey Rabbimiz, bizi Sana teslim olanlardan kıl ve bizim soyumuzdan105 Sana teslim olacak bir topluluk çıkar, bize ibadet yollarını göster ve tevbemizi kabul et: şüphesiz yalnız Sensin tevbeleri kabul eden, rahmet dağıtan!”
129 “Ey Rabbimiz! Soyumuz içinden106 onlara Senin mesajlarını iletecek, vahyi ve hikmeti öğretecek ve onları arındırıp tertemiz kılacak bir elçi çıkar: Çünkü yalnız Sensin kudret ve hikmet sahibi!”
130 Ve düşünme melekeleri dumura uğramış olanlar dışında kim, bu dünyada gerçekten yücelttiğimiz ve şüphesiz ahirette de dürüst ve erdemliler arasında yer alacak olan İbrahim'in inanç sistemini terk etmek ister?
131 Rabbi o'na “Bana teslim ol!” dediğinde; “[Sana], bütün âlemlerin Rabbine teslim oldum!” diye cevap verdi.
132 Yakup gibi İbrahim de çocuklarına şu vasiyette bulundu: “Evlatlarım! Bakın, Allah size en saf ve temiz inancı bahşetti; öyleyse O'na teslim olmadan ölümün sizi alt etmesine izin vermeyin.”
133 Evet, siz, [ey İsrailoğulları,] Yakub'un, son nefesini vermeye yaklaşırken oğullarına: “Ben gittikten sonra siz kime kulluk edeceksiniz?” diye seslendiğine şahitsiniz.107
Onlar: “Senin tanrına, ataların İbrahim, İsmail ve İshâk'ın tanrısına,108 o Tek Tanrı'ya kulluk edecek ve O'na teslim olacağız!” diye cevap verdiler.
134 Şimdi o toplumlar geçip gittiler; onların kazandıkları kendilerine yazılacak, sizin kazandıklarınız ise size; ve siz, onların yaptıklarından ötürü yargılanacak değilsiniz.109
135 ONLAR: “Yahudi veya Hristiyan olun ki doğru yolu bulasınız” derler. De ki: “Hayır, [bizimki,] bâtıl olan her şeyden yüz çeviren110 ve Allah'tan başkasına ilahlık yakıştıranlardan olmayan İbrahim'in inanç sistemi(dir).”
136 Deyin ki: “Biz Allah'a inanırız; ve bize indirilene; ve İbrahim'e, İsmail'e, İshâk'a, Yakub'a ve onların soyundan gelenlere111 indirilene; ve Musa'ya, İsa'ya ve Rableri tarafından [diğer] tüm peygamberlere tevdî edilmiş olana [inanırız]; onların arasında hiçbir ayrım yapmayız.112 Ve biz O'na teslim olanlarız.”
137 Eğer [ötekiler de] sizin inandığınız gibi inanırlarsa şüphesiz doğru yolu bulmuş olurlar; yüz çevirirlerse de derin bir çıkmaza saplanmış olurlar, ama Allah seni bundan korumaktadır. Zira yalnız O'dur her şeyi işiten, her şeyi bilen.
138 [De ki: “Hayatımız] Allah'ın rengi [ile renklenir]! Kim [hayata] Allah'tan daha güzel renk verebilir, eğer gerçekten O'na kulluk ediyorsak?”
139 [Yahudi ve Hristiyanlara] de ki: “Allah hakkında bizimle tartışıyor musunuz?113 Nasıl olur? O, bizim gibi sizin de Rabbinizdir; bizim işimiz bize, sizin işiniz de size aittir; ve biz kendimizi yalnızca O'na adamışızdır.”
140 “İbrahim'in, İsmail'in, İshâk'ın, Yakub'un ve onların soyundan gelenlerin ‘Yahudi’ yahut ‘Hristiyan’ olduklarını mı iddia ediyorsunuz?”114 De ki: “Allah'tan iyi mi biliyorsunuz? Allah tarafından kendisine verilen bir delili örtbas edenden daha zalim kim olabilir?115 Ama Allah yaptıklarınızdan gafil değildir.”
141 “Şimdi o toplumlar gelip geçtiler; onların kazandıkları onlara yazılacak, sizin kazandıklarınız ise size. Ve siz onların yaptıklarından ötürü yargılanacak değilsiniz.”
142 İNSANLAR arasındaki dar kafalı düşüncesizler, “Şimdiye kadar uydukları kıbleden onları vazgeçiren nedir?”116 diyecekler.
De ki: “Doğu da Batı da Allah'ındır; O, dilediğini dosdoğru yola iletir.”117
143 Ve böylece sizin dengeli ve ölçülü bir toplum118 olmanızı istedik ki [hayatınızla] tüm insanlığın huzurunda hakikatin şahitleri olasınız ve Elçi de sizin huzurunuzda ona şahitlik yapsın.119
Ve Elçi'ye uyanlar ile ökçeleri üzerinde gerisingeri dönenler arasında açık bir ayrım yapabilmek amacıyla senin, [ey Peygamber,] daha önce yöneldiğin hedefi [bu topluluk için] kıble olarak tayin ettik: Şüphesiz bu, Allah'ın doğru yola ulaştırdığı kişilerden120 başka herkes için zor bir sınavdı. Allah sizin inancınızı kesinlikle gözardı etmeyecektir; zira, unutmayın ki Allah insana karşı en şefkatli olandır, rahmet kaynağıdır.
144 Biz, [ey Peygamber,] senin sık sık yüzünü [bir kılavuz arayışı içinde] göğe çevirdiğini görüyoruz: ve şimdi seni tam tatmin edecek bir kıbleye döndürüyoruz. Artık yüzünü Mescid-i Harâm'a çevir; ve siz, hepiniz, nerede olursanız olun, yüzünüzü [namaz esnasında] o yöne döndürün.
Doğrusu, daha önce kendilerine vahiy tevdî edilmiş olanlar, bu emrin Rablerinden gelen bir hakikat olduğunu çok iyi bilirler; ve Allah onların yaptıklarından habersiz değildir.
145 Ama daha önce kendilerine vahiy tevdî edilmiş olanların önüne bütün delilleri121 koymuş olsaydın bile senin kıblene yönelmezlerdi; ne sen onların kıblelerine yönelirsin, ne de onlar birbirlerinin kıblelerine yönelirler. Ve eğer sana ilim geldikten sonra onların asılsız görüşlerine uysaydın muhakkak ki zalimlerden olurdun.
146 Daha önce kendilerine vahiy verdiklerimiz, onu kendi çocuklarını tanıdıkları gibi tanırlar: Ancak bilin ki, onların bazısı hakikati bile bile örtbas eder;
147 Rablerinden gelen hakikati!122
O halde sen, şüphe edenlerden olma:
148 Çünkü her topluluk, merkezinde O'nun, [Allah'ın] bulunduğu kendisine ait bir istikamete yönelir.123 Öyleyse, iyi ve güzel işlerde birbirinizle yarışın. Nerede olursanız olun Allah sizi kendi katında toplayacaktır: çünkü, Allah her şeye kâdirdir.
149 Böylece, nereden gelirseniz gelin, [namazda] yüzünüzü Mescid-i Harâm'a doğru çevirin. Bilin ki bu [emir] Rabbinizden gelen bir hakikattir; ve Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir.
150 O halde, nereden gelirseniz gelin, [namazda] yüzünüzü Mescid-i Harâm'a çevirin ve nerede olursanız olun yüzünüzü ona çevirin ki, zulüm yapmaya şartlanmış olmadıkça124 insanların size karşı hiçbir bahaneleri kalmasın. Onlardan korkmayın, Ben'den korkun. [Bana itaat edin] ki size olan nimetimi tamamlayayım ve böylece siz de doğru yolu bulabilesiniz.
151 Nitekim size, mesajlarımı iletmesi, sizi arındırması, vahiy ve hikmeti bildirmesi ve bilmediklerinizi öğretmesi için içinizden bir elçi gönderdik:
152 Öyleyse Beni anın ki Ben de sizi anayım; Bana şükredin ve Beni inkar etmeyin.
153 SİZ EY imana ermiş olanlar! Sarsılmaz bir sabır ve namaz ile yardım arayın: zira, unutmayın, Allah zorluklara karşı sabredenlerle birliktedir.
154 Allah yolunda öldürülenlere “ölü” demeyin: Hayır, onlar yaşıyor, ama siz farkında değilsiniz.
155 Muhakkak ki ölüm tehlikesiyle ve açlıkla, dünya malının, canın ve [alınteri] ürünlerinin kaybı ile125 sizi sınayacağız. Ama zorluklara karşı sabredenlere iyi haberler müjdele;
156 ki, onların başına bir musibet gelince, “Doğrusu biz Allah'a aitiz ve muhakkak O'na döneceğiz!” derler.
157 İşte Rablerinin nimetleri ve lütfu onlar içindir ve doğru yol üzerinde olanlar işte onlardır!
158 [O halde,] unutmayın, Safâ ve Merve, Allah tarafından konulmuş sembollerdendir;126 böylece, hac veya umre için Mâbede gelen birinin bu ikisi arasında gidip gelmesinde bir mahzur yoktur:127 Zira, eğer kişi, yapması gerekenden daha çok iyilik yaparsa bilsin ki Allah, şükre bol karşılık verendir, her şeyi bilendir.128
159 BAKIN, katımızdan indirdiğimiz hakikatin ve rehberliğin delilini ilahî kelâm aracılığıyla insanlığın önüne koyduktan sonra onu gizleyip örtbas edenlere gelince: işte onlardır Allah'ın lânet edeceği ve onlardır yargılama yeteneğine sahip herkesin de lânet yağdıracağı.129
160 Ancak, tevbe edenler, kendilerini düzeltenler ve (tebliğ edilen) hakikati duyuranlar bunun dışındadır: Onların tevbesini kabul edeceğim; zira yalnız Benim tevbeleri kabul eden, rahmet dağıtan.
161 Hakikati inkara şartlanmış olanlara ve hakikat inkarcıları olarak ölenlere gelince: onların cezası, Allah'ın, meleklerin ve tüm [dürüst ve erdemli] insanların lânetine uğramalarıdır.
162 Onlar bu halde kalacaklar; [ve] ne azapları hafifletilecek, ne de soluk almalarına imkan verilecek.
163 VE SİZİN TANRINIZ, Tek Tanrı'dır; O'ndan başka tanrı yoktur; Rahmândır, Rahîmdir.
164 Kuşkusuz, göklerin ve yerin yaratılışında; gece ile gündüzün birbirini takip edişinde; insanlara faydalı yüklerle denizlerde seyreden gemilerde; Allah'ın gökten indirerek o-nunla ölü toprağa can verdiği ve her çeşit canlının çoğalmasını sağladığı yağmurlarda; rüzgarların değişmesinde ve gökle yer arasında kendileri için tayin edilmiş belirli güzergahlarda akan bulutlarda: [bütün bunlarda] düşünüp akıllarını kullananlar için mesajlar vardır.130
165 Ama hâlâ Allah'a rakip gördükleri varlıklara inanmayı tercih eden131 ve onları [yalnızca] Allah'a özgü [olması gereken] bir sevgi ile seven insanlar var: halbuki imana ermiş olanlar, Allah'ı başka her şeyden daha çok severler.
Zulüm yapmaya şartlanmış olanlar, [Kıyamet Günü] azaba uğratıldıkları zaman görecekleri gibi,132 bütün kudretin yalnızca Allah'a ait olduğunu ve Allah'ın cezalandırmada ne çetin olduğunu da keşke görselerdi!
166 [O Gün, haksız yere] kutsananlar,133 kendilerine tâbi olanları tanımazlıktan gelecekler ve onlara tâbi olanlar, bütün ümitleri134 paramparça olmuş bir şekilde [kendilerini bekleyen] azabı çekeceklerdir!
167 Ve sonra o tâbi olanlar, “[Hayatta] ikinci bir fırsat yakalasaydık da135 onların bizi tanımazlıktan geldiği gibi biz de onları görmezden gelip reddetseydik!” diyecekler.
Böylece, Allah yapıp-ettiklerini onlara acı bir pişmanlık [duygusu] tattırarak gösterecektir; ve onlar ateşten çıkarılmayacaklardır.136
168 EY İNSANLAR! Yeryüzünde meşru ve iyi ne varsa ondan nasibinizi alın ve Şeytan'ın izinden gitmeyin: zira o sizin apaçık düşmanınızdır,
169 sizi yalnız kötülük işlemeye, iğrenç ve çirkin işler yapmaya ve hakkında bilgi sahibi olmadığınız şeyleri Allah'a isnad etmeye çağırır.137
170 Ama onlara, “Allah'ın indirdiğine uyun!” denildiğinde bazıları: “Hayır, biz [yalnız] atalarımızdan gördüğümüz [inanç ve eylemler]e uyarız!” diye cevap verirler. Ya ataları akıllarını hiç kullanmamış ve hidayetten nasib almamış iseler?
171 Böylece, hakikati inkara şartlanmış olanların durumu, çobanın haykırışını işiten ama onu yalnız bir ses ve çağrı şeklinde algılayan sürünün durumuna benzer.138 Onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler: zira akıllarını kullanmazlar.
172 Ey imana ermiş olanlar! Size rızık olarak sağladığımız iyi şeylerden nasiplenin ve Allah'a şükredin, eğer gerçekten O'na kulluk ediyorsanız.
173 O, size yalnız leşi, kanı, domuz etini ve üzerinde Allah'ın adından başka bir adın anıldığı şeyi139 yasakladı. Ama kim onlara mecbur kalırsa -bir arzu ve iştah duymamak ve zaruri ihtiyacının üstüne çıkmamak şartıyla- günaha girmiş olmaz: çünkü, unutmayın, Allah çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır.
174 ALLAH'IN indirdiği vahiyden140 bazı kısımları gizleyenler ve bunu az bir kazanç karşılığı değiştirenlere gelince: onlar karınlarını ateşle doldururlar. Ve Kıyamet Günü Allah onlarla ne konuşacak, ne de [günahlarından] onları arındıracaktır; şiddetli azap onları beklemektedir.
175 İşte onlar hidayet karşılığında sapıklığı ve mağfiret karşılığında azabı satın almışlardır: oysa ateşten ne kadar az korkar görünüyorlar!
176 İşte böyle: ilahî kelâmı, hakikati sergilemek için indiren141 Allah olduğundan, ona karşı kendi görüşlerini dayatanlar142 derin bir açmazdadırlar.
177 Gerçek erdemlilik, yüzünüzü doğuya veya batıya çevirmeniz ile ilgili değildir;143 ama gerçek erdem sahibi, Allah'a, Ahiret Günü'ne, meleklere, vahye144 ve Peygamberlere inanan, servetini -kendisi için ne kadar kıymetli olsa da- akrabasına, yetimlere, ihtiyaç sahiplerine, yolculara,145 (yardım) isteyenlere ve insanları kölelikten kurtarmaya146 harcayan; namazında devamlı ve dikkatli olan ve arındırıcı [malî] yükümlülüğünü ifa eden kişidir; ve [gerçek erdem sahipleri] söz verdiklerinde sözlerini tutan, felaket, zorluk ve sıkıntı anlarında sabredenlerdir: İşte onlardır sadakatlerini gösterenler ve işte onlardır Allah'a karşı sorumluluklarının bilincinde olanlar.
178 SİZ EY imana ermiş olanlar! Öldürme [olayların]da adil karşılık (kısas) size farz kılındı: Hür için hür, köle için köle ve kadın için kadın.147 Ve eğer kardeşi tarafından suçlu kimse[nin suçunun bir bölümü] bağışlanmışsa,148 bu [bağış] uygun şekilde tatbik edilmeli ve kardeşine tazminatı güzellikle ödenmelidir.149
Bu, Rabbinizden bir hafifletme ve bir rahmettir. Buna rağmen150 hak ve adalet sınırlarını bilerek ve isteyerek ihlal eden için şiddetli bir azap vardır:
179 Çünkü, ey derin kavrayış sahipleri, adil karşılık [kuralın]da sizin için hayat vardır, böylece belki Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olursunuz.151
180 HERHANGİ birinize ölüm yaklaştığında, eğer arkasında yeterli bir servet bırakıyorsa, ebeveynine ve [diğer] yakın akrabalarına uygun şekilde vasiyette bulunmak size farz kılındı:152 Bu, Allah'a karşı sorumluluk bilinci duyanlar için bir yükümlülüktür.
181 Ve kim, öğrendikten sonra böyle bir hükmü değiştirirse, böyle davranmanın günahı, yalnızca onu değiştirenedir.153 Doğrusu Allah, her şeyi işitendir, her şeyi bilendir.
182 Ama her kim, vasiyet edenin bir hata yaptığından veya [bilerek] bir kusur işlediğinden endişe eder ve bunun üzerine mirasçılar arasında bir uzlaşma154 sağlarsa [bu nedenle] kendisine bir günah terettüb etmez. Doğrusu Allah çok affedicidir, rahmet kaynağıdır.
183 SİZ EY imana ermiş olanlar! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı, ki Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincine varasınız:
184 Sayılı günlerde [oruç].155 Ancak sizden kim, hasta veya seyahatte olursa diğer zamanlarda [aynı gün sayısı kadar oruç tutmalıdır]; ve [bu gibi hallerde] gücü yetenlere bir muhtacı doyurarak fidye vermek, bir yükümlülüktür.156
Her kim, yapmaya yükümlü olduğundan daha fazla iyilik yaparsa157 kendisine iyilik yapmış olur; zira oruç tutmak kendinize iyilik yapmaktır -keşke bunu bilseydiniz.
185 Kur’an, insanoğluna bir rehber, bu rehberliğin apaçık bir delili ve doğruyu yanlıştan ayırd edici bir ölçü olarak [ilk defa] bu Ramazan Ayında indirilmiştir. Bundan dolayı, sizden kim bu aya erişirse158 onu baştan başa tutsun. Ancak hasta veya seyahatte olan, başka günlerde [aynı sayıda oruç tutsun]. Allah sizin için kolaylık diler, zorluk çekmenizi istemez; ama [belirlenen günlerin] sayısını tamamlamanızı ve size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah'ı yüceltmenizi ve [O'na] şükretmenizi [ister].
186 EĞER kullarım sana Benim hakkımda sorular sorarlarsa -(bilsinler ki) Ben çok yakınım; dua edenin yakarışına her zaman karşılık veririm: Öyleyse onlar da Bana karşılık versinler ve Bana inansınlar ki doğru yolu bulabilsinler.
187 [GÜNDÜZ] tutulan oruçtan sonraki gece boyunca kadınlarınıza yaklaşmanız helaldir: onlar sizin için bir elbise gibidirler ve siz de onlar için bir elbise gibisiniz. Allah bu konuda kendinizi sıkıntıya sokacağınızı159 bilir; bu yüzden O size mağfireti ile yönelmiş ve bu zorluğu üzerinizden kaldırmıştır. Şimdi öyleyse onlara yaklaşabilir ve Allah'ın sizin için uygun gördüğünden yararlanabilirsiniz160 ve gecenin karanlığından tanyerinin aydınlığı fark edilinceye kadar161 yiyip içebilirsiniz. Sonra gece çökünceye kadar oruca devam edersiniz. Ama mescidlerde itikafta iken kadınlara yaklaşmayın.162
Bunlar Allah'ın koyduğu sınırlardır: O halde bu sınırları ihlal etmeyin; [İşte] böylece Allah mesajlarını insanlara açıklıyor ki O'na karşı sorumluluklarının bilincinde olabilsinler.
188 BİRBİRİNİZİN mallarını haksız şekilde yiyip tüketmeyin ve başkalarına ait meşru mallardan hiçbirini163 bilerek haksızlıkla tüketmek için hukukî hilelere başvurmayın.164
189 SANA ayın evrelerini soruyorlar. De ki: “Onlar, haccın ve insanların [öteki faaliyetlerinin] vaktini gösterir.”165
Öte yandan erdemlilik, [zannedildiği gibi] evlere arkalarından girmeniz değildir; ama gerçek erdem sahibi, Allah'a karşı sorumluluk bilinci duyandır.166 O halde evlere kapılarından girin ve Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ki gerçek mutluluğa erişebilesiniz.
190 SİZE savaş açanlara karşı Allah yolunda savaşın, ama (amacınızı aşıp) saldırganlık yapmayın; doğrusu Allah saldırganları sevmez.167
191 Onları karşılaştığınız her yerde öldürün ve sizi sürdükleri yerden siz de onları sürün; zaten zulüm ve baskı, öldürmekten daha kötüdür.168 Onlar size savaş açmadıkça Mescid-i Harâm civarında onlarla savaşmayın;169 ama eğer sizinle savaşırlarsa onları öldürün; hakikati inkar edenlerin cezası böyle verilecektir.
192 Ancak vazgeçerlerse (siz de bırakın,) unutmayın ki Allah çok affedicidir, rahmet kaynağıdır.
193 O halde, artık zulüm ve baskı kalmayıncaya ve yalnızca Allah'a kulluk edilinceye kadar170 onlarla savaşın; ancak vazgeçerlerse, [bilinçli olarak] zulüm işleyenlerin dışındakilere karşı tüm düşmanlıklar sona erecektir.
194 Saldırmazlık örfünün geçerli olduğu aylarda size saldıranlara siz de karşılık verin:171 zira saldırmazlık örfünün ihlali, adil karşılık [yasasın]a tâbidir. Böylece, eğer bir kimse size saldırıda bulunursa siz de onun saldırdığı gibi saldırın; ancak Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ve Allah'ın, kendisine karşı sorumluluk bilinci taşıyanların yanında olduğunu bilin.172
195 Ve Allah yolunda [sınırsızca] harcayın, kendi elinizle kendinizi mahvetmeyin173 ve iyilik yapmaya azimle devam edin: unutmayın ki Allah iyilik yapanları sever.
196 HACCI ve Umreyi174 Allah için ifa edin; fakat yapmaktan alıkonursanız gücünüzün yeteceği bir kurban kesin ve kurban kesilinceye kadar175 başlarınızı traş etmeyin; ama içinizden hasta olan yahut başında rahatsızlık olan kimse, oruç tutarak veya sadaka vererek veya [başka türlü] bir ibadet ile (vaktinden önce tıraş olma) özrünü karşılayacak bir şey yapmalıdır. Sağlıklı ve emniyette olduğunuzda,176 hac [vaktin]den önce umre yapan, gücünün elverdiği türden bir kurban kessin;177 ama kurbana gücü yetmeyen, hac sırasında üç gün ve döndükten sonra yedi gün, yani tam on [gün] oruç tutsun. Bütün bunlar, Mescid-i Harâm civarında yaşamayanlar178 içindir.
Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ve bilin ki Allah karşılık vermede şiddetlidir.179
197 Hac, belli aylarda180 ifa edilecektir. Her kim o [aylar]da haccı ifa ederse, hac sırasında çirkin konuşmalardan, tüm yakışıksız davranışlardan ve kavgadan kaçınmalıdır. Her ne iyilik yaparsanız Allah onun farkındadır.
Ve kendiniz için hazırlıkta bulunun -a-ma şüphesiz, tüm hazırlıkların en güzeli, Allah'a karşı sorumluluk bilincine sahip olmaktır. Öyleyse Bana karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun, siz ey derin kavrayış sahipleri!
198 [Bununla beraber], Rabbinizden [hac esnasında] bir lütuf elde etmek için çalışırsanız181 günah işlemiş olmazsınız.
Arafat'tan182 kalabalıklar halinde dalga dalga indiğinizde kutsal mahalde Allah'ı anın; ve O'nu, yolunuzu gerçekten kaybetmişken size doğru yolu gösteren bir ilah olarak anın;183
199 Ve dalga dalga ilerleyen öteki kalabalıklarla birlikte siz de ilerleyin184 ve Allah'tan günahlarınıza mağfiret dileyin: Doğrusu Allah, çok affedicidir, rahmet kaynağıdır.
200 İbadetlerinizi bitirdiğinizde, atalarınızı hatırladığınız gibi, hatta daha güçlü bir hatırlayışla Allah'ı hatırla[maya devam ed]in!185 Çünkü öyle insanlar var ki, (sadece), “Ey Rabbimiz! Bize bu dünyada ver.” diye dua ederler -böyleleri, ahiretin nimetlerinden nasib almayacaklardır.
201 Ama içlerinde öyleleri de var ki: “Ey Rabbimiz! Bize bu dünyada da iyilik ver, ahirette de ve bizi ateşin azabından koru!” diye dua ederler:
202 İşte bunlar, kazandıklarına karşılık [mutluluktan] nasip alacak olanlardır. Ve Allah hesabı çok çabuk görendir.
203 Ve Allah'ı tayin edilmiş belli günlerde186 hatırlayın; her kim iki gün içinde acele ederse günaha girmez, kim daha uzun kalırsa o da Allah'a karşı sorumluluğunun bilincinde oldukça günaha girmemiş olur. O halde Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ve sonunda O'nun huzurunda toplanacağınızı bilin.
204 İNSANLARDAN öylesi var ki,187 bu dünya hayatı hakkındaki görüşleri senin hoşuna gider; (dahası), kalbindekilere Allah'ı şahit tutar, üstelik tartışmada son derece ustadır.188
205 Ancak hakimiyeti eline alır almaz yeryüzünde fesat çıkarmaya, [insanın] ürünü[nü] ve nesli[ni] yok etmeye çalışır:189 Allah fesadı sevmez.
206 Kendisine ne zaman “Allah'a karşı sorumluluğunun bilincinde ol!” dense, yersiz gururu onu günaha sevk eder: böylelerinin payına cehennem düşecektir; ne kötü bir konaklama yeridir orası!
207 Ama insanlar arasında öylesi de var ki Allah'ın rızasını kazanmak için kendisini feda eder:190 Allah ise, kullarına karşı daima şefkatlidir.
208 Ey imana ermiş olanlar! Allah'a kendinizi tam olarak teslim edin191 ve şeytanın ardından gitmeyin, zira o sizin apaçık düşmanınızdır.
209 Ve eğer hakikatin bütün delilleri size geldikten sonra tökezlerseniz, bilin ki, Allah kudret ve hikmet sahibidir.
210 Bu insanlar,192 Allah'ın, Kendisini bulutların gölgeleri arasından meleklerle birlikte onlara göstermesini mi bekliyorlar? Ama [o zaman] her şeye karar verilmiş ve her şey Allah'a döndürülmüş olurdu.193
211 İsrailoğulları'na sor: Onlara nice açık mesajlar verdik! Kim Allah'ın kutlu mesajlarını194 kendisine ulaştıktan sonra değiştirirse bilsin ki Allah karşılık vermede şiddetlidir!
212 Hakikati inkara şartlanmış olanlara [yalnız] bu dünya hayatı güzel görünür.195 Bu nedenle, imana ermişlerle alay ederler; ama Kıyamet Günü Allah'a karşı sorumluluk bilinci duyanlar onlardan daha üstün (bir konumda) olacaklardır.
Ve Allah, dilediğine hesapsız rızık verir.196
213 BÜTÜN İNSANLIK bir zamanlar bir tek topluluktu; [sonra ihtilafa düşmeye başladılar], bunun üzerine Allah, müjdeci ve uyarıcı olarak peygamberler gönderdi ve onlar aracılığıyla hakikati ortaya seren vahiy(ler) bahşetti ki bununla insanların farklı görüşler edinmeye başladıkları her konuda karar verilebilsin.197 Buna rağmen, kendilerine hakikatin bütün kanıtları geldikten sonra aralarındaki kıskançlıktan dolayı onun anlamı hakkında ihtilafa düşenler bizzat bu [vahy]in tevdî edildiği aynı insanlardı. Ancak Allah, inananları, kendi iradesiyle, üzerinde ihtilafa düştükleri hakikate sevk etti; çünkü Allah, [ulaşmak] isteyeni doğru yola ulaştırır.198
214 [Ama,] sizden önce gelip geçen [mümin]ler gibi sıkıntı çekmeden cennete girebileceğinizi mi sanıyorsunuz?199 Onların başına öyle ezici sıkıntılar ve kımıldatmaz darlıklar geldi ki ve öylesine sarsıldılar ki müminlerle birlikte Elçi de “Allah'ın yardımı ne zaman gelecek?” diye feryad ediyordu.200
Gözünüzü açın, Allah'ın yardımı [daima] yakındır!
215 BAŞKALARI için ne harcayacaklarını sana soruyorlar. De ki: “İyilik/hayır umarak yapacağınız harcama, [önce] ebeveyninize, yakın akrabanıza, yetime, muhtaca ve yolcuya aittir; her ne iyilik yaparsanız mutlaka Allah onu çok iyi bilir.”
216 HOŞUNUZA gitmese de savaşmak size farz kılındı; mümkündür ki nefret ettiğiniz bir şey sizin için iyi olabilir ve yine mümkündür ki hoşlandığınız bir şey de sizin için kötü olabilir: Allah bilir, ama siz bilmezsiniz.201
217 Sana saldırmazlık örfünün geçerli olduğu ayda savaşmanın hükmünü soruyorlar.202 De ki: “O ayda savaşmak çirkin bir şeydir; ancak insanları Allah yolundan çevirmek, O'nu inkar etmek ve Mescid-i Harâm[a girmekten onları menetmek] ve halkını oradan sürmek, [bütün bunlar] Allah katında daha da kötüdür, çünkü zulüm ve baskı öldürmekten daha korkunçtur.”
[Düşmanlarınız,] güçleri yetse, inancınızdan döndürünceye kadar sizinle savaşmaktan vazgeçmeyeceklerdir. Ama sizden biri imanından döner ve hakikati inkar eden biri olarak ölürse, böyle birinin yapıp-ettikleri bu dünyada da öteki dünyada da boşa gidecektir; işte böyleleri içinde yaşayıp kalacakları ateşe mahkum kimselerdir.
218 Şüphe yok ki, imana ermiş olanlar, zulüm ve kötülük diyarından uzaklaşanlar203 ve Allah yolunda üstün gayret gösterenler, işte (ancak) onlar Allah'ın rahmetini umabilirler: Allah çok affedicidir, rahmet kaynağıdır.
219 SANA, sarhoşluk veren şeyler ve şans oyunları hakkında sorarlar. De ki: “Onların her ikisinde de hem büyük bir kötülük204 hem de insanlar için bazı yararlar vardır; ancak yol açtıkları kötülük, sağladıkları yarardan daha büyüktür.”205
[Allah yolunda] neyi harcayacaklarını sana sorarlar. De ki: “O'nun için ayırabileceğiniz her şeyi.”
Böylece Allah mesajlarını size açıklıyor ki tefekkür edebilesiniz:
220 bu dünya ve ahiret hakkında.
Yetimler[e nasıl davranılacağı] hakkında sana sorarlar. De ki: “Onların durumlarını düzeltmek en hayırlı olanıdır.” Ve onların hayatlarını paylaşırsanız [unutmayın ki] onlar sizin kardeşlerinizdir.206 Zira Allah, bozgunculuk yapanları, düzeltmeye çalışanlardan ayırd etmesini bilir. Ve Allah dileseydi, taşıyamayacağınız yükleri omuzlarınıza yüklerdi:207 [Ama] unutmayın ki Allah kudret sahibidir, hikmet sahibidir!
221 VE ALLAH'TAN başkasına ilahlık yakıştıran kadınlarla onlar [sahih] inanca ulaşıncaya kadar evlenmeyin: çünkü [Allah'a] bağlanmış mümin bir kadın,208 Allah'tan başkasına ilahlık yakıştıran kadından -bu sizin hoşunuza gitse de- kesinlikle daha hayırlıdır. Ve Allah'tan başkasına ilahlık yakıştıran erkekler ile onlar [sahih] inanca ulaşıncaya kadar kadınlarınızı nikahlamayın; zira [Allah'a] bağlanmış bir mümin erkek, Allah'tan başkasına ilahlık yakıştıran erkekten -bu sizi hoşnut etse bile- kesinlikle daha hayırlıdır. [Böyleleri] sizi ateşe davet ederken Allah sizi cennete ve O'nun izniyle mağfiret[e nail olma]ya davet eder; ve Allah mesajını insanlığa açıklar ki ondan ders alabilsinler.
222 SANA [kadınların] ay halleri hakkında soruyorlar. De ki: “O bir zayıflık halidir. Bu yüzden, ay hali sırasında kadınlardan uzak durun ve onlar temizleninceye kadar kendilerine yaklaşmayın; temizlendiklerinde ise Allah'ın emrettiği şekilde onlara yaklaşın.”209
Doğrusu, Allah pişmanlıkla kendisine yönelenleri210 ve özlerini temiz tutanları sever.
223 Kadınlarınız sizin tarlanızdır; tarlanıza dilediğiniz şekilde girin, ama önce kendi ruhlarınız için bir hazırlık yapın.211 Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ve bilin ki O'na mutlaka kavuşacaksınız. Ve sen de (ey peygamber,) imana erişenleri müjdele.
224 ALLAH adına yaptığınız yeminler, erdemliliğe, Allah'a karşı sorumluluk bilincine ve insanlar arasında barışın geliştirilmesine engel teşkil etmesin.212 Zira Allah, her şeyi duyan, her şeyi bilendir.
225 Allah, düşünmeden yapmış olduğunuz yeminlerden dolayı sizi sorumlu tutmayacak, ama kalplerinizin [ihtirasla] arzuladıklarından sorumlu tutacaktır: Allah, çok affedicidir, çok tahammül (hilm) sahibidir.
226 Eşlerine yaklaşmayacaklarına dair yemin edenler için dört ay bekleme süresi vardır; şayet [yeminlerinden] dönerlerse,213 unutmayın ki Al-
lah çok affedicidir, rahmet kaynağıdır.
227 Ama eğer ayrılmaya kararlı iseler, unutmayın ki Allah her şeyi işitendir, her şeyi bilendir.
228 Boşanmış kadınlar, evlenmeksizin214 üç ay hali boyunca bekleyeceklerdir: Çünkü eğer Allah'a ve Ahiret Günü'ne inanıyorlarsa, Allah'ın rahimlerinde yarattıklarını gizlemeleri meşru değildir.215 Ve bu süre zarfında barışmak isterlerse, kocalarının onları kabul etmeye öncelikle hakları vardır; ama adalet ölçülerine göre, kadınların [kocaları üzerindeki] hakları, [kocaların] onlar üzerindeki haklarına eşittir, ancak erkekler [bu konuda] onlar üzerinde öncelik sahibidirler.216 Ve Allah kudret ve hikmet sahibidir.
229 Bir boşama iki defa [geri alınabilir], ki bu durumda evlilik ya iyilikle devam eder veya güzel bir şekilde sona erdirilir.217
Ve kadınlarınıza verdiklerinizden herhangi bir şeyi geri almanız, her iki [taraf]ın da Allah'ın koyduğu sınırları koruyamamaktan korkmaları hali dışında, sizin için helal değildir: O halde, ikisinin de Allah'ın koyduğu sınırları koruyamayacaklarından korkuyorsanız, kadının serbestliğe kavuşması için [kocasına] bazı şeyler bırakmasında her iki taraf için de bir günah yoktur.218
Bunlar Allah'ın koyduğu sınırlardır; onları ihlal etmeyiniz: Zira kim Allah'ın koyduğu sınırları ihlal ederse, işte onlar zalimlerdir!
230 Ve erkek, [sonunda] kadını boşarsa, bu kadın, başka bir erkekle evlenmedikçe bir daha kendisine helal olmaz; eğer sonraki erkek de onu boşarsa -her ikisinin de Allah'ın koyduğu sınırları koruyabileceklerini düşünmeleri şartıyla- birbirlerine dönmelerinde ikisi için de bir günah yoktur: Bunlar, anlama ve kavrama yeteneğine sahip olanlara Allah'ın açıkladığı sınırlardır.