5 Haziran 2007 Salı

SECDE SÜRESİ(Muhammed ESED)

Hemen hemen bütün otoriteler, bu surenin Mekke döneminin sonlarına ait olduğunda ve 23. surenin (Mü’minûn) hemen ardından indirildiğinde hemfikirdirler. Bazı müfessirlerin, 16-20. ayetlerin Medine'de nazil olduğu iddiaları ise tamamen spekülatif olup üzerinde durmaya değmeyecek niteliktedir. Surenin “başlığını” oluşturan anahtar kelime ise 15. ayetinde geçmektedir.
1 Elif-Lâm-Mîm.1
2 BU KİTAB'IN indirilişi, hiç şüphe yok ki âlemlerin Rabbindendir: 3 Ama2 onlar, [o hakkı inkar edenler,] “Onu [Muhammed] uydurdu!” diyorlar.
Asla! O, Rabbinden gelen bir hakikat olup senden önce hiçbir uyarıcı ile karşılaşmamış olan [bu] halkı doğru yola gelsinler diye uyarabilmen içindir.
4 ALLAH'TIR gökleri ve yeri ve ikisinin arasında bulunan her şeyi altı devrede yaratan ve sonra Kudret ve Hakimiyet Tahtı'na3 oturan; [Hesap Günü] ne sizi O'ndan koruyacak, ne de size şefaat edecek birini bulamazsınız: hâlâ düşünüp ders almaz mısınız?
5 Göklerden yere kadar bütün mevcudatı O düzenleyip yönetir; ve sonunda tümü, sizin hesabınızla bin yıl [kadar] süren4 bir Gün'de [yargılanmak üzere] O'na yükselir.
6 Yaratılmışların kavrayış alanının ötesindeki şeyleri de, duyuları ve akıllarıyla kavrayabildiklerini de5 bilen O'dur; O, Kudret Sahibidir, Rahmet Kaynağıdır. 7 O, yarattığı her şeyi en mükemmel şekilde yapandır.6
Nitekim Allah, insanın yaratılışını balçıktan başlatır;7 8 sonra basit bir sıvı özünden soyunu sürdürür;8 9 sonra ona [yaratılış] amacına uygun bir şekil verip Kendi ruhundan üfler;9 ve [böylece, ey insanoğlu,] sizi hem işitme ve görme [melekeleri] hem de düşünce ve duygularla10 donatır: [Buna rağmen] ne kadar da az şükrediyorsunuz!
10 Nitekim [çoğu] insanlar, “Ne! Biz [ölüp] toprağın altında kaybolduktan sonra yeni bir yaratılış eylemi sonucunda [hayata yeniden döndürülmüş] mü olacağız?” derler.
Hayır, ama [böyle söyleyerek] Rablerine kavuşacakları gerçeğini inkar ederler!11
11 De ki: “Sizin için görevlendirilmiş olan ölüm meleği [bir gün] sizi toplayacak ve sonra (hep birlikte) Rabbinize döndürüleceksiniz”.
12 Keşke, günaha batmış olanların [Hesap Günü] Rablerinin huzurunda başlarını öne eğerek, “Ey Rabbimiz! [Şimdi] görmüş ve duymuş olduk. Öyleyse bizi [yeryüzündeki hayatımıza] geri döndür ki doğru ve yararlı işler yapalım: çünkü [artık hakikate] kanî olduk!” dedikleri zaman[ki hallerini] bir görsen!
13 Eğer dileseydik her insanı doğru yola ulaştırırdık:12 fakat [böyle olmasını dilemedik -ve sonuçta] şu vaadim doğru çıkacak: “Cehennemi mutlaka görünmeyen varlıklar ve insanlarla dolduracağım!”13
14 [Ve Allah, günahkarlara şöyle seslenecek:] “O halde, bu [Hesap] Günü'nün gelip çatacağını umursamamanın [cezasını] çekin bakalım şimdi! [Artık] Biz de sizi bıraktık: öyleyse, yapmış olduğunuz [her türlü kötülük]ten dolayı [bu] ebedî azabı tadın!”
15 BİZİM mesajlarımıza [gerçekten] inananlar, ancak, kendilerine tebliğ edildiği zaman önünde derin bir hayranlık ve saygıyla eğilenlerdir; [onlar,] Rablerinin sınırsız ihtişamını hamd ile yüceltenler ve asla büyüklük taslamayanlardır; 16 [onlar,] yataklarından [geceleri] kalkarak14 korku ve ümit içinde Rablerine yalvaranlardır ve kendilerine geçinmeleri için verdiğimizden başkalarına harcayanlardır.
17 [Böyle davranan müminlere gelince,] yaptıklarından dolayı mükafat olarak [öteki dünyada] onları şimdiye dek gizli kalan hangi mutlulukların15 beklediğini kimse tahayyül edemez.
18 Zaten, [bu dünyada] iman etmiş olan kimse, yoldan çıkmış biriyle hiç mukayese edilebilir mi? Bunlar [elbette] bir olamazlar!
19 İman edip doğru ve yararlı işler yapanlara gelince: yaptıklarına karşılık [Allah'tan] bir mükafat olarak onları dinlenip huzur bulacakları bahçeler beklemektedir. 20 Sapmışların varacakları yer ise ateştir: ondan kurtulmak için her çırpınışlarında yeniden içine atılırlar ve kendilerine, “Yalanlamış olduğunuz ateşin azabını [şimdi] tadın bakalım!” denir.
21 Fakat o şiddetli azab[a onları mahkum etme]den önce belki [pişman olup] yollarını düzeltirler diye16 hemen yanı başlarındaki azabı tattıracağız.17
22 Kendisine Rabbinin mesajları aktarıldığında onlara sırtını dönenden daha zalim kim olabilir? [Bu şekilde] günaha batmış olanlardan öcümüzü mutlaka alacağız!
23 GERÇEK ŞU Kİ [ey Muhammed,] Biz vahyi Musa'ya [da] tevdî etmiştik: öyleyse [sana ilettiğimiz vahiyde] aynı [hakikat] ile karşılaşacağından kuşkuya düşme!18
Ve [nasıl ki] o [önceki vahy]i İsrailoğulları için bir rehber kıldık, 24 ve [nasıl ki] sabredip mesajlarımıza tereddütsüz inandıkları zaman, onların içinden, buyruklarımız doğrultusunda19 [kavimlerini] hidayete ulaştıran önderler çıkardık, [işte böylece, ey Muhammed, sana vahyedilmiş olan ilahî kelâm için de aynı şey geçerli olacak.]20
25 ŞÜPHE YOK Kİ Allah, ihtilaf ettikleri bütün konularda21 Kıyamet Günü insanlar arasında22 bir hüküm verecektir. 26 [Fakat] onlar, [o hakikati inkar edenler,] kendilerinden önce gelip geçmiş kaç nesli23 -bugün yurtlarında dolaşıp durdukları [kaç toplumu]- yok ettiğimizi görüp ders almazlar mı?
Bunda elbette açık dersler vardır: hâlâ dinlemezler mi?
27 Üzerinde ot bitmeyen kuru topraklara yağmur indirip kendilerinin ve hayvanlarının yiyeceği bitkileri Bizim yeşerttiğimizi görmezler mi?
28 Ama onlar: “Eğer söylediğiniz doğru ise, bu nihaî karar ne zaman verilecek?” diye soruyorlar.24
29 De ki: “Nihaî Karar Günü, [hayatları boyunca] hakikati inkar etmiş olanlara ne [yeni fark ettikleri] imanları bir fayda sağlayacak, ne de kendilerine bir mühlet verilecektir”. 30 Artık onları kendi hallerine bırak ve onların beklediği gibi sen de [hakikatin ortaya çıkmasını] bekle.
DİPNOTLAR
1 Bkz. Ek II.
2 Karş. 10:38, not 61.
3 Bkz. 7:54, not 43.
4 Yani, Hesap Günü, yargılanacaklar için hiç bitmeyecekmiş gibi görünür. Eski Arap deyimlerinde “uzun” gün, acıklı ve üzüntülü geçen günler için, “kısa” gün ise mutlu günler için kullanılır (Merâğî XXI, 105).
5 Bkz. sure 6, not 65.
6 Yani, yarattığı evrenin her türlü ayrıntısını onun için öngörülen fonksiyonlara uygun biçimde ve bizim bu fonksiyonları anlayıp anlamadığımıza ve kavrayışımızın ötesinde olup olmadığına bakmaksızın düzenlemiştir. Metinde 7-9. ayetlerden oluşan pasaj, aslında geçmiş zaman kipindedir; fakat süregiden bir yaratma eylemi ile ilgili olduğundan, hem geçmiş zamanı hem de şimdiki ve gelecek zamanı yansıtır ve bundan dolayı geniş zaman kipinde daha uygun bir ifade bulabilir.
7 Karş. 23:12, not 4. Bir sonraki ayetin ışığında baktığımızda, insan yaratılışının bu “başlangıcı”, insan bedeninin temel yapısına ve aynı zamanda her bireyin, anne babasının bedenlerindeki doğum öncesi varlığına işaret eder.
8 Lafzen, “O, soyunu [yahut “dölünü”] ... den devam ettirdi [yahut, yukarıdaki 6. ayette işaret edildiği gibi, “... devam ettirir”].
9 Bu ifade 15:29 ve 38:72'de olduğu gibi, Allah'ın “ruhundan insana üflemesi”, ona ilahî bir armağan olarak hayat ve bilinç veya “can” (ki sure 4, not 181'de işaret edildiği gibi, rûh teriminin anlamlarından biridir) vermesini ifade eden bir mecazdır. Sonuç olarak “her insanın canı, Allah'ın ruhudur” (Râzî). Sevvâhu fiili ile ilgili olarak -ki burada “ona [yaratılış] amacına uygun bir şekil verir” şeklinde çevrilmiştir- bkz. 87:2, not 1 ve 91:7, not 5.
10 Lafzen, “kalpler” (ef’ide). Bu, klasik Arapça'da hem “duygular”ı, hem de “düşünceler”i sembolize eden bir deyim olduğundan, yukarıdaki gibi bileşik bir ifade ile karşılanmıştır.
11 Zımnen, “böylece, zorunlu olarak, O'nun varlığını inkar ederler”. (Karş. 13:5, not 11 ve 12.)
12 Lafzen, “mutlaka her insana (nefs) hidayet verirdik”, yani zorla da olsa: fakat insanı doğru ile yanlış arasında tercih yapma yeteneğinden ve dolayısıyla bütün ahlakî sorumluluğundan koparmış olacağı için, Allah, rehberliğini (hidayetini) herhangi bir kimseye zorla “empoze” etmez (karş. 26:4 ve ilgili not).
13 Bkz. 7:18 ve keza 11:119'un son paragrafı. “Görünmeyen varlıklar” (cinn) konusunda bkz. Ek III.
14 Lafzen, “yanları [yani, bedenleri] üstüne doğrularak”.
15 Lafzen, “göz aydınlığı [olarak] onlar için saklanmış olan”, yani görülmüş, işitilmiş ve hissedilmiş olsun veya olmasın, onlar için bekletilen mutluluklar. “Şimdiye dek gizli kalan” ifadesi, açıkçası, öteki dünyadaki hayat tarzının bilinmezliğine -ve dolayısıyla, ancak temsîlî olarak tanımlanabilirliğine- işaret eder. İnsanın cenneti “tahayyül etmesi”nin imkansızlığı, Hz. Peygamber'in sahih bir Hadisi'nde şöyle anlatılmıştır: “Allah buyurur ki: Salih kullarım için hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir kalbin kavramadığı şeyler hazırladım.” (Buhârî ve Müslim'in Ebû Hureyre'den rivayetleri ve Tirmizî). Bu Hadis, Sahâbe tarafından, Hz. Peygamber'in yukarıdaki ayet hakkındaki şahsî yorumu olarak görülmüştür (karş. Fethu'l-Bârî, VIII, 418 vd.).
16 Lafzen, “[Doğru yola] dönerler diye”.
17 Lafzen, “daha yakın olanı”, yani bu dünyada olanı: açıklama için bkz. 52:47, not 27.
18 Bu pasaj ile surenin başında dile getirilen konuya yeniden dönülmektedir; şöyle ki, Muhammed (s)'e bahşedilen vahyin ilahî menşei, bu pasajda da işaret edildiği gibi, Hz. Musa'ya (tek-tanrılı üç dinin, Yahudilik, Hristiyanlık ve İslamiyet'in üçünün de kabul ettiği büyük peygamberlerin en sonuncusu) bahşedilmiş olan vahyin menşei ile aynıdır. Ayrıca, yukarıdaki ayette vurgulanan bütün ilahî vahiylerin ihtiva ettiği temel hakikatlerin aynılığı, bu vahiylerin takipçilerinin, hangi dönemde, ülkede ve sosyal çevrede olurlarsa olsunlar, ortaya koydukları ahlakî taleplerin de aynılığını gerektirir.
19 Yani, kendi döneminde ve kendi çağı için dile getirilen Tevrat'taki ilahî buyruklara uygun şekilde: Bu, Kur’an'da çok sık vurgulandığı gibi, daha sonraki dönemlerde İsrailoğulları arasında görülen iman zayıflığına ve önderleri ile bilginlerinin büyük kısmında rastlanan, Tevrat metninin çarpıtılması ve böylece “doğrunun yanlışla örtülmesi” eğilimlerine (bkz. örn. 2:42, 75, 79 ve ilgili notlar) işaret etmektedir.
20 Bu tesbit, Zemahşerî'nin yukarıdaki ayet ile ilgili yorumunu yansıtmaktadır: Kur’an, bir toplum için, o toplumun dinî önderleri sıkıntılara karşı sabrettikleri ve inançlarında kararlılık gösterdikleri sürece bir doğru yol rehberi ve hidayet kaynağıdır. Bu yorum, ahlakî değerlerini ve inançlarını kaybetmiş bir topluma Kur’an'ın hiçbir fayda sağlamayacağını ifade eder.
21 Bkz. sure 2, not 94 ve 22:67-69. Buradaki ihtilaf, yeniden dirilmeye inanmak ile bunu inkar etmek konusundadır.
22 Lafzen, “onlar arasında”.
23 Karn (lafzen, “nesil”) teriminin daha geniş anlamı için bkz. 20:128, not 111.
24 Bu, 25. ayetteki ifadeye bir atıftır.