18 Haziran 2007 Pazartesi

CASİYE SÜRESİ(Muhammed ESED)

Önceki surenin (Duhân) hemen ardından nazil olan bu surenin başlığı, 28. ayetinde geçen ve bütün insanların mahşerde nihaî yargılama esnasında karşılaşacakları zillete işaret eden kelimeden alınmıştır.
1 Hâ-Mîm.1
2 BU İLAHÎ kelâm, Kudret ve Hikmet Sahibi olan Allah'tan gelmektedir.
3 Bakın, göklerde ve yerde inan[mak istey]enler için (ibret dolu) mesajlar vardır.2
4 Kendi yaratılışınızda ve O'nun [yeryüzüne] serpiştirdiği hayvan (tür)ler(in)de bütün kalpleriyle inananlar için mesajlar vardır.3
5 Gece ile gündüzün birbirini izlemesinde ve Allah'ın göklerden indirip onunla cansız toprağa hayat verdiği rızık imkanlarında4 ve rüzgarların değişmesinde, [bütün bunlarda] akıllarını kullanan insanlar için mesajlar vardır.
6 Hakikati ortaya koyan Allah'ın bu mesajlarını sana aktarıyoruz. Eğer Allah'ın (bu ibret dolu) mesajlarına değilse başka hangi habere5 inanacaklar?
7 Vay haline kendi kendini aldatan6 günahkarın, 8 o ki, kendisine iletilen Allah'ın mesajlarını duyar ama sanki onları duymamış gibi küstahça umursamazlığında devam eder!
Bu sebeple ona acıklı bir azabı haber ver! 9 Çünkü o, mesajlarımızdan birinin farkına vardığında onu hemen küçümseyip alaya alır.
Böylelerini alçaltıcı bir azap beklemektedir. 10 Cehennem önlerindedir; ve ne [bu dünyada] kazanabilecekleri şeyler, ne de Allah'ın yerine dost ve koruyucu edindikleri,7 onlara hiçbir fayda sağlamaz: çünkü onları korkunç bir azap beklemektedir.
11 [Allah'ın işaretlerine ve mesajlarına dikkatlice kulak vermek: işte] rehberliğ[in anlamı] budur; diğer taraftan,8 Rablerinin mesajlarını inkara şartlanmış olanları, [yaptıkları] çirkinliklerin9 bir karşılığı olarak acı bir azap beklemektedir.
12 DENİZİ [kendi kanunları doğrultusunda faydalanmanız için] sizin emrinize veren Allah'tır10 -böylece gemiler O'nun emriyle denizin üstünde yüzebilsinler ve siz O'nun lütfundan [ihtiyaç duyduğunuz şeyleri] elde edebilesiniz ve şükredenlerden olasınız diye.
13 O, göklerde ve yerde olan her şeyi, Kendinden [bir bağış olarak] emrinize vermiştir:11 bunda düşünen bir topluluk için mesajlar vardır!
14 İman etmiş olan herkese söyle: Allah'ın Günleri'nin geleceğine inanmayanları12 affetsinler, [çünkü] insanlara hak ettiklerinin karşılığını vermek [yalnız] O'na özgüdür.
15 Her kim doğru ve uygun bir şey yaparsa kendi iyiliği için yapmış olur; kim de kötülük işlerse kendi aleyhine işlemiş olur; ve sonunda hepiniz Rabbinize döndürüleceksiniz.
16 DOĞRUSU Biz İsrailoğulları'na [da] vahiy, hikmet ve peygamberlik verdik;13 onları hayatın güzel nimetleriyle rızıklandırdık ve onları [dönemlerinin] bütün diğer topluluklarına üstün kıldık.14
17 Ve onlara [imanın] amacı15 konusunda açık işaretler verdik; onlar, bütün bu bilgilerin kendilerine tevdî edilmesinden sonradır ki, aralarındaki kıskançlıktan dolayı farklı görüşlere sarıldılar:16 [ama] ihtilafa düştükleri her konuda Kıyamet Günü Rabbin onlar arasında bir hüküm verecektir.
18 Ve son olarak17 [ey Muhammed,] seni [imanın] hedefini gerçekleştireceğin bir yola18 koyduk: O halde bu [yolu] izle ve [hakikati] bilmeyenlerin19 boş arzu ve heveslerine uyma. 19 Bak, eğer Allah'ın iradesine karşı20 gelmiş olsaydın, onların sana hiçbir faydası dokunmazdı, çünkü bu zalimler sadece birbirlerinin dostları ve koruyucularıdır; halbuki Allah, O'nun bilincinde olan herkesin koruyucusudur.
20 [İşte] bu [vahiy,]21 insanlık için bir kavrayış aracıdır; tereddütsüz bir inanca ve emniyete ulaşanlar için de bir rahmet ve hidayettir.
21 Kötülük işleyenlere gelince: onlar kendilerini hayatlarında ve ölümlerinde, iman edip doğru ve yararlı işler yapanlarla aynı yere koyacağımızı mı sanırlar?22
Onların yargıları ne kadar da kötü: 22 Çünkü Allah, gökleri ve yeri [derunî bir] hakikate göre23 yarattı ve [bu sebeple diledi ki] her insan kazandığının karşılığını görsün ve hiç kimseye haksızlık yapılmasın.
23 KENDİ arzu ve özlemlerini tanrı edinen ve [bunun üzerine] Allah'ın, [zihninin hidayete kapalı olduğunu] bilerek24 saptırdığı, kulaklarını ve kalbini mühürlediği ve gözlerinin üzerine bir perde25 çektiği [insan]ı, hiç düşündün mü? Allah[ın onu terk etmesin]den sonra kim ona doğru yolu gösterebilir? O halde, hiç düşünüp ders çıkarmaz mısınız?
24 Onlar hâlâ: “Bu dünyadaki hayatımızdan başka bir şey yok!” derler, “Dünyaya geldiğimiz gibi ölürüz26 ve bizi ancak zaman yok eder”.
Fakat onların bu konuda hiçbir bilgileri yok: onlar sadece zannederler. 25 Ve [böylece,] ne zaman mesajlarımız bütün açıklığıyla onlara tebliğ edildiyse tek cevapları şu olmuştur:27 “Atalarımızı [şahit olarak] getirin, eğer iddianızda haklı iseniz!”28
26 De ki: “Size hayat veren ve sonra sizi öldüren, Allah'tır; ve sonunda O, hepinizi Kıyamet Günü bir araya toplayacaktır, ki o [Gün'ün gelip çatacağı,] her türlü şüphenin üstündedir ama insanların çoğu bunu anlamaz”.
27 Çünkü, göklerin ve yerin hakimiyeti Allah'ındır ve Son Saat'in gelip çattığı gün -o Gün, [hayatlarında anlayamadıkları her şeyi]29 geçersiz kılmaya çalışanlar ziyana uğrayacaklardır.
28 Ve [o Gün] bütün insanları [zillet içinde] diz çökmüş görürsün; herkes kendi sicili ile [yüzleşmeye] çağrılır: “Bugün, yaptığınız her şeyin karşılığını göreceksiniz! 29 Bu bizim kayıtlarımız, sizinle ilgili her şeyi bütün gerçekliğiyle anlatır: çünkü yaptığınız her şeyi kayda geçirtmiştik!”
30 İman edip doğru ve yararlı işler yapanlara gelince, Rableri onları rahmetine kabul edecektir: işte bu [onların] bariz üstünlükleri olacaktır!
31 Hakikati inkar edenlere ise [şöyle denecek:] “Mesajlarımız size iletilmedi mi? Aslında (iletildi, ama) siz küstahça büyüklük tasladınız ve böylece günaha saplanmış bir toplum oldunuz: 32 Çünkü ‘Bakın, Allah'ın vaadi her zaman gerçekleşir ve Son Saat[in gelişi] hakkında hiçbir şüphe olamaz’ denildiğinde siz şu cevabı verirdiniz: ‘Son Saat'in ne olduğunu bilmiyoruz: onun boş bir zandan başka bir şey olmadığını düşünüyoruz, ve [sonuçta] ona kani olmuş değiliz!’”
33 [O Gün] yaptıkları kötülükler onlara apaçık görünecek ve alay edip durdukları şey onları alt edecektir.30
34 Ve onlara “Siz,” denilecek, “bu [hesap] gününün geleceğine aldırmadığınız gibi Biz de bu Gün size aldırmayacağız; sonuçta varacağınız yer ateştir ve size yardım edecek bir kimse de bulamayacaksınız; 35 böyle olacaktır, çünkü siz Allah'ın mesajlarını küçümseyip alaya aldınız ve bu dünya hayatının sizi ayartmasına izin verdiniz!”31
Bundan dolayı o Gün, onlar ne ateşten çıkarılacaklar,32 ne de bir değişiklik yapmalarına izin verilecek.
36 HAMD, göklerin Rabbi ve yerin Rabbine mahsustur: bütün âlemlerin Rabbi olan Allah'a!
37 Göklerde ve yerde bütün azamet yalnız O'nundur; ve yalnız O, kudret ve hikmet sahibidir!
DİPNOTLAR
1 Bkz. Ek II.
2 Karş 2:164, ki orada âyât terimini aynı şekilde çevirdim; çünkü bu bilinçli yaratıcı Gücün görünür işaretleri insan için manevî mesajlar taşır.
3 Karş 7:185 ve ilgili not 151. İnsan ve hayvan bedenlerinin karmaşık yapısı ve bütün canlı varlıkların sahip olduğu savunma içgüdüleri, bütün bunların “tesadüfî” olarak geliştiğini varsaymayı imkansız kılmaktadır; ve eğer bu gelişmenin altında bir yaratıcı maksadın yattığını varsayarsak -ki varsaymalıyız- bunların, bütün tabii fenomenleri “bir anlam ve amaç üzere” yaratan (bkz. 10:5, not 11) bilinçli bir Gücün iradesi ile meydana geldiği sonucuna varırız.
4 Yani, yağmurda, Kur’an'ın yağmura sıkça atfettiği maddî ve ruhî rahmet anlamında.
5 Lafzen, “Allah'tan ve O'nun mesajlarından sonra hangi haberlere”.
6 Lafzen, “yalancı” -ve özellikle, “ısrarlı/müzmin yalancı”- anlamına gelen effâk terimi, burada “kendi kendine yalan söyleyen” kişiyi ifade eder; çünkü o me’fûk'tur, yani “aklı ve muhakemesi doğru yönden sapmıştır” (Cevherî).
7 Yani, ister sahte kişilikler, isterse tutarsız ve geçersiz değerler şeklinde olsun, kendi hayatları üzerinde tanrısal güce benzer bir güç izafe ettikleri her şey: zenginlik/servet, güç, sosyal statü, vb.
8 Lafzen, “ve” yahut “ama”.
9 Min ricsin ifadesinin bu çevirisinin bir açıklaması için bkz. 34:5, not 4.
10 Yukarıdaki parantez içi ifadenin gerekçesi için bkz. sure 14, not 46.
11 Yani, bütün canlı varlıklar arasından yalnız insana yaratıcı akıl/zeka vererek ve böylece, kendisini çevreleyen ve kendi içinde bulunan tabiatı bilinçli şekilde kullanma yeteneği ile donatarak.
12 Lafzen, “Allah'ın Günleri'ni ümit etmeyenleri [yani, beklemeyenleri]”: ona inanmadıklarına işaret. “Allah'ın Günleri”nin anlamı konusunda bkz. sure 14, not 5.
13 Zımnen, “Şimdi bu Kur’an vahyini indirmemizle aynı şekilde ve aynı amaçla” -burada bütün ilahî vahiylerdeki devamlılık gerçeği vurgulanmaktadır.
14 Yani, kendi dönemlerinde onlar tek gerçek muvahhid topluluk idiler (karş. 2:47).
15 Birçok klasik müfessirin, emr kelimesinin burada “din”i işaret ettiği görüşünde olmalarına ve bütün ifadeyi buna göre, “dine ilişkin işaretler” şeklinde yorumlamalarına rağmen, mine'l-emr ifadesinin bu bağlamdaki karşılığının benim verdiğim karşılık olduğuna inanıyorum. Emr teriminin bütün muhtemel anlamlarının -“emir”, “talimat”, “buyruk”, “[ilgi] konusu”, “olay”, “eylem”, vb. gibi- ortak paydası, ister dolaylı isterse açık olsun, amaç/hedef unsuru olduğundan, (yukarıda verdiğim) bu anlamın, bütün ilahî vahiylerin ve insanın onlara inancının gerisindeki amaca atıfta bulunan ve yukarıdaki vecîz ifadede geçen terimin doğru karşılığı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Kur’an öğretisini bütünlüğü içinde ele aldığımızda görürüz ki, bütün sahih itikatların temel hedefi, ilkin Allah'ın varlığının ve her insanın O'na karşı sorumluluğunun kavranması; ikinci olarak, insanın Allah'ın yaratma planındaki olumlu -mantıken/tabiatıyla zorunlu- bir öge olarak sahip olduğu değerli konumun bilincine varması ve böylece her türlü hurafeden ve irrasyonel korkulardan kendini kurtarması; ve son olarak da (yukarıda 15. ayette ifade edildiği gibi), insana yaptığı her iyi ve kötü şeyin sadece kendi faydası veya zararına olduğu bilincinin kazandırılmasıdır.
16 Bkz. 23:53 ve ilgili not 30.
17 Lafzen, “ondan sonra” veya “sonunda” (sümme) -yani, önceki toplulukların imanın gerçek amacını kendi pratik hayatlarında gerçekleştirememelerinden sonra.
18 Lafzen, “[imanın] hedefi yoluna”: bkz. yukarıdaki 15. not. Şerî‘at teriminin kelime anlamı, “su kaynağına giden yol” olduğundan ve suyun da organik hayat için vazgeçilmez düzeydeki unsur olması sebebiyle, bu terim, zamanla insana ruhî tatmin ve sosyal refah yolunu gösteren ahlakî ve pratik bir “kurallar sistemi”ni ifade etmeye başlamıştır: bu nedenle şerî‘at, terimin en geniş anlamıyla “dinî kurallar”ı ifade etmektedir. (Bu bağlamda bkz. 5:48'in ikinci bölümü ile ilgili not 66.)
19 Yani, davranışlarını Allah'a karşı sorumluluk bilinci ile yönlendirmeyen yahut önceliği buna vermeyenlerin -ve bu nedenle sadece değişken dünyevî şartlar çerçevesinde “doğru” olarak gördükleri şeylerin etkisi altında hareket eden kimselerin.
20 Lafzen, “Allah'a karşı” gelseydin [yani, “Allah'ı gözardı etseydin”].
21 Yani, imanın amacını insanın önüne koyan Kur’an.
22 Bu ifadenin ikili bir anlamı vardır: “Onları ... ile eşit tutacağımızı mı?” ve “onlara ... yapanlara davrandığımız şekilde davranacağımızı mı?” “Onların hayatları ve ölümleri” gözönüne alındığında, bu iki kategori arasında, esas farklılığa yapılan atıf, sadece onların dünyevî varoluşlarının ahlakî niteliğine değil, aynı zamanda, bir taraftan gerçek bir müminin hayatın sıkıntıları ve ölüm ânı karşısında duyduğu iç huzuru ve sükûnetine, diğer taraftan ruhî nihilizmin ve ölüm karşısındaki “bilinmezlik korkusu”nun beraberinde taşıdığı yıpratıcı/bunaltıcı endişeye işaret etmektedir.
23 Bkz. 10:5, not 11. Bunun anlamı şöyledir: Eğer haklı ile haksız -veya doğru ile yanlış- arasında bir farklılaşma olmasaydı, ilahî planın eseri olan yaratılış kavramında bir “derunî hakikat” bulunmazdı.
24 Zemahşerî'nin 14:4 ile ilgili 4. notta uzun uzun nakledilen görüşlerini yansıtan Râzî'nin yorumu.
25 Bkz. 2:7, not 7.
26 Yani, tesadüfen, yahut tabiatın kör güçlerinin bir ürünü olarak.
27 Lafzen, “onların ... demelerinden başka bir delilleri yoktur”.
28 Karş. 44:36 ve ilgili not 19.
29 Yani, doğrudan gözlem yoluyla veya hesap sonucu “ispatlayamadıkları” her şeyi. Mubtilûn'un yukarıdaki çevirisi için bkz. sure 29, not 47.
30 Lafzen, “ve alay edip durdukları şey onları saracaktır”.
31 Lafzen, “çünkü bu dünya hayatı sizi ayarttı”: dünyevî hırslara esir olmalarının, Allah'ın mesajlarını tahkir edici şekilde gözardı etmelerinin sebebi olduğuna işaret.
32 Lafzen, “onun dışına”. “O Gün” ifadesindeki vurgu konusunda bkz. 6:128'in son paragrafı ile ilgili not 114, 40:12 ile ilgili not 10 ve 43:74 ile ilgili not 59.