25 Ağustos 2007 Cumartesi

FELAK SÜRESİ(Muhammed ESED)

Müfessirlerin büyük kısmı bu sureyi ve sonrakini (Nâs) Mekke döneminin ilk yıllarına ait görürken, bazı otoriteler (mesela, Râzî, İbni Kesîr) Medine'de nazil olduğu kanaatindedirler, diğer bir kısmı ise (mesela, Beğavî, Zemahşerî, Beydâvî) konuyu açık bırakırlar. Elimizdeki sınırlı delillere bakarak diyebiliriz ki bu her iki surenin de Mekke'nin ilk dönemine ait olması muhtemeldir.
1 DE Kİ: “Sığınırım ben yükselen şafağın Rabbine,1
2 O'nun yarattıklarının şerrinden,
3 ve bastıran kapkara karanlığın şerrinden,2
4 karanlık işlere düşkün3 tüm insanların şerrinden,
5 ve kıskançlık duyduğunda kıskancın şerrinden.”4

DİPNOTLAR
1 Felak (“şafağın aydınlığı” veya “yükselen şafak”) terimi, çoğunlukla mecazî olarak “bir belirsizlik [dönemin]den sonra hakikatin ortaya çıkışı”nı anlatır (Tâcu'l-‘Arûs): bu nedenle, “yükselen şafağın Rabbi” adlandırması, Allah'ın, hakikatin her şekildeki idrakinin kaynağı olduğuna ve bir kimsenin O'na “sığınması”nın hakikatin ardında koşmak ile eş anlamlı olduğuna işaret eder.
2 Yani, ümitsizliğin karanlığından yahut ölümün yaklaşmasından. Bu dört ayetin tümünde (2-5. ayetler) “şerr” terimi, yalnız objektif değil, aynı zamanda sübjektif bir muhtevaya da -yani şerr korkusu- sahiptir.
3 Lafzen, “düğümlere üfleyenler (en-neffâsât)”: İslam öncesi Arabistan'ında geçerli olan ve bundan dolayı, klasik Arapça'da bütün esrarengiz uğraşları tanımlamak için kullanılan deyimsel bir ibare; muhtemelen bir ipe birçok düğüm atıp ona üfleyen ve bu arada bazı sihir tekerlemeleri söyleyen “büyücülerin” ve “üfürükçüler”in uygulamasından çıkarılmıştır. Neffâsât'ın müennes olması, Zemahşerî ve Râzî'nin işaret ettikleri gibi, mutlaka “kadın”ları kasdettiğini göstermez, fakat genel olarak “insanoğlu”nu ifade ettiğini gösterir (enfus, tekili nefs, gramatik olarak müennes bir isimdir). Zemahşerî, yukarıdaki ayet ile ilgili yorumunda, bu tür uygulamaların ve aynı şekilde “sihir” kavramının gerçekliğine ve etkilerine inanmayı kesinlikle reddeder. Benzer görüş Muhammed Abduh ve Reşid Rıza tarafından -daha ayrıntılı bir şekilde ve mevcut psikolojik bulgulara da dayanarak- ifade edilmiştir (bkz. Menâr I, 398 vd.). Açıkça akıl dışı bulunmalarına rağmen müminin bu tür uygulamalardan “Allah'a sığınma”sının emredilmesinin sebebi, -Zemahşerî'ye göre- bu tür meşguliyetlerin günah oluşunda (bkz. sure 2, not 84) ve bununla uğraşanlar için zihinsel bir tehlike taşımasında yatmaktadır.
4 Yani, başka bir kimsenin kıskançlığının kişinin hayatı üzerinde doğurabileceği -moral ve sosyal- etkilerden ve kişinin kendisinin kıskançlık şerrine kapılmasından. Zemahşerî, bu bağlamda Halife Ömer b. Abdülaziz'in (fazileti ve dürüstlüğü sebebiyle “İkinci Ömer” olarak anılır) bir sözünü nakleder: “Başkasını kıskanandan daha mazlûm görünen bir zâlim düşünemiyorum”.