17 Ağustos 2007 Cuma

FİL SÜRESİ(Muhammed ESED)

Adını ilk ayetinde geçen “Fil Ordusu”ndan alan bu sure, Miladî 570 yılında Habeş'lilerin Mekke'ye karşı başlattıkları sefere atıfta bulunmaktadır. Yemen'in (ki o zaman Habeş'lilerin yönetimi altındaydı) Genel Valisi olan Ebrehe San‘â'da büyük bir katedral inşa etti ve böylece her yıl Mekke'nin kutsal ve güvenli mâbedi Kâbe'yi ziyarete giden Arap hacıları bu yeni kiliseye çekmek istedi. Bu ümidi gerçekleşmeyince Kâbe'yi tahrip etmeye karar verdi ve çok sayıda savaş fili ile desteklenen kalabalık bir ordunun başında Mekke'ye karşı sefere çıktı ve böylece o zamana kadar bilinmeyen ve Arapları şaşırtan bir olayın simgesi oldu: bu nedenle, hem çağdaş hem de daha sonraki kuşaktan tarihçiler, o yılı “Fil Yılı” olarak adlandırdılar. Ebrehe'nin ordusu, bu sefer sırasında, -muhtemelen son derece tehlikeli bir çiçek veya tifüs salgınına yakalanarak (bkz. aşağıdaki not 2)- yok oldu ve Ebrehe de San‘â'ya dönüşü sırasında öldü (bkz. İbni Hişâm; ayrıca İbni Sa‘d I/1, 55 vd.).
1 HABERİN yok mu Rabbin Fil Ordusu'na1 ne yaptı?
2 Onların kurnazca planlarını tamamen bozmadı mı?
3 Üzerlerine kalabalık sürüler halinde uçan varlıklar saldı, 4 onlara önceden tesbit edilmiş taş gibi sert azap darbeleri2 vurdular, 5 ve onları yalnız sap dipleri kalasıya yenmiş bir ekin tarlasına benzettiler.3

DİPNOTLAR
1 Lafzen, “fil arkadaşlarına (ashâb)” -bkz. giriş notu.
2 Lafzen, “siccîl taşları ile”. 11:82, not 114'de açıklandığı gibi, siccîl terimi sicill ile eş anlamlıdır, ki o da “bir yazı” veya mecazî olarak, “[Allah tarafından] hükmedilmiş/tayin edilmiş bir şey” demektir: bu nedenle, hicâraten min siccîl ibaresi, “önceden tesbit edilmiş (yani, Allah'ın takdiri ile) taş gibi sert ceza/azap darbeleri”ni gösteren bir mecazdır (Zemahşerî ve Râzî, 11:82'deki aynı ifade ile ilgili yorumlara kıyasen).
Giriş notunda açıklandığı gibi, yukarıdaki ayetin atıfta bulunduğu özel bela/azap anî bir salgın hastalık olabilir: Vâkıdî ve Muhammed b. İshâk'a göre -bu ikincisi, İbni Hişâm ve İbni Kesîr tarafından aktarılmıştır- “ilk defa o zaman Arap topraklarında lekeli humma (hasbe) ve çiçek hastalığı (cuderî) görüldü”. İlginç olan bir nokta da şudur: hasbe kelimesi -ki, bazı otoritelere göre aynı zamanda tifüsü ifade eder- asıl olarak “taşlarla vurmak” [veya “darbe vurmak”] anlamına gelir (Kâmûs). -(Çoğulu tayr olan) tâir ismi ise, hatırlatmak gerekir ki, kuş veya böcek cinsinden herhangi bir “uçan varlığ”ı gösterir (Tâcu'l-‘Arûs).
Yukarıdaki ayette zikredilen “uçan varlıklar”ın mahiyeti hakkında ne Kur’an ne de sahih Hadisler herhangi bir bilgi vermez; diğer taraftan, yorumcuların sarıldığı bütün “tasvirler” tamamiyle hayalî olduklarından ciddî olarak üzerlerinde durmaya gerek yoktur. Eğer salgın bir hastalık varsayımı doğru ise, “uçan varlıklar” -ister sinek, ister böcek- bu mikrobun taşıyıcıları olabilir. Ancak bir şey açık ve kesindir: işgalcileri teslim alan belanın mahiyeti ne olursa olsun kelimenin gerçek anlamıyla tam bir mucize idi -çünkü baskı altındaki Mekke halkına hiç beklenmeyen bir kurtuluş imkanı sunmuştu.
3 Bu pasaj, bazı otoritelere göre bunun bir parçası olan sonraki surede devam etmektedir (bkz. 106. surenin giriş notu).