Mü'min, hata yapınca ağır bir üzüntü duyar ve olanca genişliğine rağmen yeryüzü ona dar gelir. Bu, imanın, yükselmeye hızlı bir teşviki ve alçalmaya engel olmasıdır. İşlediği hatâlardan ötürü nefsini kınayan, eksikliklere ahşamaz ve hızlı bir şekilde daha temiz bir ortama geçmek ister. Allah'a ve âhiret gününe İman ederek vakur olsun diye Allah kendisini kınayan nefse yemin etmiştir. Ama Allah'ı tanımayan ve O'na kavuşmayı beklemeyen fertler ve toplumlar ise rezilliğe dikkat etmezler ve hesap gününden sakınmazlar. Çünkü onlara göre hesap günü bir kuruntudan ibarettir.
Bu hususta Zehavî der ki: "Kuruntuyu duyularla değiştirmem!" Kıyamet Sûresi'nin baş tarafları bu durumlara işaret etmektedir.
"Kıyamet gününe and içerim. Daima kendisini kınayan nefse and içerim. İnsan, bizim kendisinin kemiklerini bir araya toplayamayacağımızı mı sanıyor? Evet, toplarız, onun parmak uçlarını bile (yapıp) düzeltmeye gücümüz yeter." (Kıyamet: 1-4)
Bedenleri teste tâbi tutan Allah, öldükten sonra aynı sımaları ve yeryüzünde birbirlerine hiç benzemeyen binlerce parmak uçlarındaki çizgileri yeniden döndürmeye gücü yeter.
İnsanlar önceden hazırladıkları karşılığı görmeleri için yeniden diriltileceklerdir.
"(O zaman) insanın yapıp öne sürdüğü, (yapmayıp) geri bıraktığı her şey kendisine haber verilir." (Kıyamet: 13)
Öncekilerin ve sonrakilerin kusuru, ceza gününü imkânsız veya zayıf görmeleridir. Eğer düşünselerdi o zaman onlar için durum farklı olurdu.
Kıyamet Sûresi'nde, bu günü, öncesini ve sonrasını doğrulayan bir vasıf vardır. Ama bu vasıf, vahyi alırken acele etmemesi için değerli elçiye nasihati öngörmektedir. Bu, teşvikler anlayışında aceleciliktir. Bu semavî vahyi alan insan, nasıl tamamını alacak, tek bir harfi bile birbirine karıştırmayacak, sonra da indirildiği şekliyle onu insanlara okumak için gidecek? Hangi beyin bunu yapabilir?
Fakat Allah O'na güvence vermiştir.
"Onu (senin kalbinde) toplamak ve (sana) okumak bize düşer. Sana Kur'ân'ı okuduğumuz zaman O'nun okunuşunu takip et. Sonra O'nu açıklamak bize düşer." (Kıyamet: 17-19)
Bu ilâhî bir taahhüt ve Kur'ân'ı tamamen bize ulaştırmadır.
Burada son ceza gününden önce insanı asla yanıltmayan bir son yani ölüm vardır.
İnsanoğlu neden ondan gafil olmaktadır?
"Hayır, ne zaman ki can, köprücük kemiklerine dayanır. Ve (başında bulunanlar tarafından): Kim afsun yapar acaba? denir. Ve kendisi artık bunun ayrılık zamanı olduğunu anlar. Ve bacak bacağa dolaşır. İşte o gün sevk Rabbinedir (can, Allah'ın huzuruna sevkedilir)." (Kıyamet: 26-30)
Şüphesiz yaşam sarhoşluğu, gözleri bu kesin sona bakmaktan alıkor. Niçin bu körlük?
"İnsan, başıboş bırakılacağını mı sanır?" (Kıyamet: 36)
Bu yaşamın yaratılması ve beş kıtada canlılık kazanması bunu abes kılmaz. Muhakkak insanların yaratıcıları önünde durup bu ilk yaratılışta yaptıklarım sorgulamalıdırlar. Bunu son yaratılışları için bir istirahat yapmışlar mıdır? Son asrın ortalarında insan biliminin, bütün yaşam tarihinde ilerlemediği kadar ilerleyişi, bununla birlikte Allah'ı bilmesinin ve aynı şekilde O'nunla kavuşma eğiliminin sığ oluşu çok ilginç!