25 Temmuz 2007 Çarşamba

İNFİTAR SÜRESİ(Muhammed ESED)

Bazı otoriteler, bu sureyi Mekke döneminin ilk yıllarına ait görürlerken diğer bazıları ise onun daha ziyade son Mekkî vahiyler grubuna ait olduğu ihtimali üzerinde dururlar.
1 GÖKYÜZÜ parçalanıp yarıldığında,1
2 ve yıldızlar dağılıp savrulduğunda,
3 denizler kabarıp taştığında,
4 ve kabirler alt-üst olduğunda,
5 her insan, [sonunda,] ilerisi için ne hazırladığını ve [bu dünyada] ne bıraktığını2 anlayacaktır.
6 EY İNSAN! Nedir seni lütuf sahibi Rabbinden uzaklaştıran,3 7 seni yaratan ve varlık amacına uygun olarak şekillendiren,4 tabiatını adil ölçüler içinde oluşturan5, 8 ve seni dilediği şekilde bir araya getiren (Rabbinden)?
9 Hayır, [ey insanlar,] siz [Allah'ın] hükmünü yalanla[maya ne zaman kalkıştıysanız Allah'tan uzaklaş]tınız!6
10 Halbuki üzerinizde gözetleyici güçler vardır, 11 değerli kaydedici(ler), 12 yaptığınız her şeyin farkında olan!7
13 Bakın, [öteki dünyada] gerçek erdem sahipleri nimetler içinde bulunacaklar, 14 kötü ruhlular ise yakıcı bir ateş içinde, 15 [bir ateş ki] Hesap Günü ortasına düşerler, 16 ve ondan kurtulmaları mümkün olmaz.
17 Hesap Günü nedir bilir misin?
18 Ve bir kez daha: Hesap Günü nedir bilir misin?8
19 Hiçbir insanın başka birine zerre fayda sağlayamayacağı bir Gün[dür o]: çünkü o Gün [açık seçik görülecektir ki] hakimiyet yalnız Allah'a aittir.

DİPNOTLAR
1 Dünyevî bilgi sınırları içinde bulunan bu dünyanın son bulacağı ve öteki dünyanın nihaî gerçekliğinin başlayacağı Son Saat'e işaret.
2 Yani, yaptıklarını ve yapmayı ihmal ettiklerini. Alternatif bir çeviri şöyle olabilirdi: “öne koyduklarını ve geriye bıraktıklarını”, yani daha fazla değer atfettiklerini ve sübjektif değerlendirişlerine göre daha önemsiz gördüklerini. Böylece, yeniden dirilme anında insan, bu dünyadaki hayatında yapmış olduğu -veya bilinçli olarak yapmaktan kaçındığı- her şeyin gerçek sebepleri ile manevî/ahlakî sonuçlarını açık şekilde anlayacaktır: ve bu, onun yaptığı bütün güzel fiilleri ve kaçındığı günahları olduğu kadar işlediği bütün günahları ve yapmaktan kaçındığı iyilikleri de kapsar.
3 Hiçbir insanın “aralarından yalnız hakikati inkar etmeye şartlanmış olanlarla sınırlı olmayan şeytanî eğilimlerden (fitne)” tamamiyle masun olmadığına (bkz. 8:25 ve ilgili not 25) işaret eden bir belâgat sorusu. Cevabı, aşağıda 9. ayette verilmektedir.
4 Yani, “bireysel hayatınızın ve çevrenizin zaruretleriyle ilgili bütün vasıf ve yeteneklerle sizi donatan”.
5 Lafzen, “seni ölçülü yapandır O,” yani insanı maddî ihtiyaçlara ve duygusal dürtülere bağımlı ve aynı zamanda zihnî ve ruhî kavrayışlar ile donatılmış bir varlık yapan: başka bir deyişle, “ruh ile beden”in talepleri arasında önceden mevcut bir çatışmanın olmadığı bir varlık, çünkü insan cinsinin bu her iki yüzü/cephesi -sonraki ayette vurgulandığı gibi- ilahî irade eseridir ve bu nedenle de manevî/ahlakî açıdan dengeli ve adildir.
6 Bu pasajın yalnızca hakikati inkar edenlere değil, ama genel olarak “insan”a veya “insanlar”a seslendiği gerçeği ışığında baktığımızda görürüz ki “yalanlama(ya kalkışma)” ifadesi, bu bağlamda, mutlaka Allah'ın nihaî hükmünün/yargısının bilinçli inkarı anlamına gelmeyip, daha çok, birçok insanda mevcut olan, yaptıklarından dolayı Allah'ın huzurunda hesap verme gerçeğine zihnini -geçici veya sürekli olarak- kapama eğilimini gösterir: bu nedenle, yukarıdaki ifadeyi “yalanlamaya ne zaman kalkıştıysanız” şeklinde çevirdim.
7 Klasik müfessirler, burada, müteşabih olarak insanların bütün fiillerini kaydeden muhafız meleklere işaret edildiği görüşündedirler. Ancak, 50:16-23'ün çevirisinde buna başka bir açıklama getirdim ve bu açıklamayı ilgili notlar 11-16'da detaylı olarak ele aldım. Sözkonusu yorumdan hareketle diyebiliriz ki, her insanın başına dikilen “gözetleyici güç” (hâfiz), onun bilinç altında yatan bütün saikleri ve eylemlerini “kaydeden” kendi vicdanıdır. Bu, insan yapısının en temel unsuru olduğundan 11. ayette “değerli” olarak tanımlanmıştır.
8 Bu ayetin başındaki sümme kelimesini “Ve bir kez daha” şeklinde çevirmem konusunda bkz. sure 6, not 31. Bu belâgat sorusunun tekrarlanması, insan aklının (intellect) ve tasavvurunun onu cevaplayamayacağını, çünkü Hesap Günü olarak tanımlanan şeyin, hâlâ bizim beşerî tecrübemizin ötesinde bulunan ve bu nedenle kavramsal olarak tasavvur edilemeyen gerçekliğin başlangıcını oluşturacağını göstermek içindir: Bu nedenle, yalnızca bir teşbîh -ve bizim ona göstereceğimiz duygusal reaksiyon- o gerçekliğin ne olabileceği hakkında bir ipucu verebilir.