24 Haziran 2007 Pazar

ZARİYAT SÜRESİ(Muhammed GAZALİ)

Zâriyât Sûresi, ilki rüzgâr bölümü olmak üzere düşünmeye ihtiyaç duyan bö­lümlerden sonra başlamıştır. Eğer biz hava alamasaydık boğulup kaskatı kesi­lirdik.

Ben, göğsümü dolduran bu havayı düşündüm: Biz insanlar onun bir benzerim or­taya koyabilir miyiz? Başkalarına giden havayı akciğerler çıkarabilirler mi?

Hava akımları, yeryüzünde yükselip alçalmaktadır. Ardından rüzgâr esmekte, bu akımları doğuya, batıya, güneye, kuzeye götürmektedir. Benim göğsümü dolduran hava Avrupa veya Asya'daki insanlara gitmektedir. Bunu kim biliyor, kim ayarlıyor ve oralara kadar götürüyor? Sadece Allah!

Sonra susamış insanların ve hayvanların veya dirilmek için ölü toprağın bekledi­ği bulutlan bu rüzgâr taşıyor.

Bizler Mısır'da bizim için lazım olan yağmuru yağdıramıyoruz. Bizi sulamak için suyu Nil getiriyor. Fakat neden? Hind Okyanusu'ndan gelen mevsim yağmurla­rı, sel olup taşıyor, Afrika'nın ortalarından kuzeyine kadar varan seller oluşturuyor. Bizler binlerce mil ötelerden ağzımıza kadar gelen bu yağmurdan Kahire ve İskende­riye'de içiyoruz.

İnce hafif hava, bu koskoca nehrin aktığı su miktarlarını taşıyor:

"Tozdurup savuranlara, yükünü yüklenenlere, kolayca süzülenlere, işi ayıranla­ra andolsun ki, size va'dedilen kesinlikle doğrudur ve ceza mutlaka vuku bula­caktır." (Zâriyât: 1-6)

Ağır yükleri taşıyan araba lastiklerindeki havaya hayret ediyorum. Bize yağmur olarak yağmadan önce bulutlar olarak bu havanın taşıdığı yeryüzü nehirlerini şöyle bir düşünüyorum. Allah, cezanın gerçek olduğuna ve bir müddet sonra insanların ya­pıp yapmadıklarından sorulacaklarına dair rüzgâr üzerine yemin etmiştir.

Zâriyat Sûresi • 515

Kur'ân-ı Kerîm'İn Konulu Tefsiri

Bunun ardından diğer yeminler gelmiştir:

"İçinde yörüngeleri olan göğe andolsun ki siz çelişkili sözler söylüyorsunuz." (Zâriyât: 7-8)

Sema ufukları, serkeşlik ve taşkınlık olmaksızın sıkıca gerilmiştir. Orada yüzen şeyler, bu düzenlenen sistem üzerinde tamamlanır.

Semadan yeryüzüne dönüyoruz:

"Kesin olarak inananlar için yeryüzünde âyetler vardır." (Zâriyât: 20)

Dedim ki: Biz yeryüzünde ne kadar ağırlaşıyoruz, bizzat yeryüzü fezada ne ka­dar ağırlaşıyor. Bütün bunlar, ezilmeden ve sapmadan taşınan şeyler üzerinde oluyor.

"Kendi nefislerinizde de öyle. Görmüyor musunuz? Semada da rızkınız ve size va'dedilen başka şeyler vardır. Göğün ve yerin Rabbine andolsun ki bu vaad, sizin konuşmanız gibi kesin ve gerçektir." (Zâriyât; 21-23)

İnsan bedeni, karmaşık bir cihazdır. O bedeni yaratan, düzene koyan ve onda göz ve kulaklar açan Yüce Allah, herşeyden münezzehtir. Buna rağmen koltuğuna otur­muş kendini beğenen biri şöyle diyor: "Tanrı yok, hayat maddeden ibarettir!" Şayet hayat maddeden İbaretse onu kim yarattı? Onu kim ayarladı? Onun sistemini kim koydu?

Bu sorunun cevabını sûrenin sonunda bulabilmemiz için sûrenin ortasından ora­ya gidiyoruz:

"Göğü kendi ellerimizle biz kurduk ve biz (onu) elbette genişleticiyiz. Yeri de döşedik. (Bak) ne güzel döşeyiciyiz! Herşeyden de çift çift yarattık ki, düşünüp öğüt alasınız." (Zâriyât: 47-49)

Ahmaklığı ve gafleti sebebiyle inkâr eden, bir âfetle çekip gider. Bu yüzden Al­lah, bu tur insanlara şöyle buyuruyor:

"O halde Allah'a koşun. Çünkü ben, size O'nun katından (gelmiş) açık bir uya­rıcıyım. Allah ile beraber başka bir tanrı edinmeyin. Zira ben size O'nun tara­fından (gelmiş) açık bir uyarıcıyım." (Zâriyât: 50-51)

Fakat kâfirler, Allah'ın bahşettiği nimetlerden yasaklananlar kadar söz salatası yapmaktadırlar. Çünkü onlar Allah'a çağıranları sihirbazlık, donukluk ve gerizekâlı-lıkla nitelemektedirler!

"İşte böylece, onlardan öncekilere herhangi bir peygamber geldiğinde hemen: 'O bir büyücüdür veya delidir.' dediler. Bunu (nesilden nesile) birbirlerine va­siyet mi ettiler? Doğrusu onlar azgın bir topluluktur." (Zâriyât: 52-53)

Onların taşkınlıkları, denenme aşamasından sonra onları silip götürmüştür.

516 *ZârlySt Sûresi

Muhammed Gazali

Zâriyât Sûresi, ortalarında bu kavimlerin yaşam tarzlarının değişiminden söz et­miş, İbrahim'in konuklanan misafirlerinden söze başlamıştır. Bu söz, putperest dü­şünceyle akıllarını karıştıran ve ulûhiyet iddiasında bulunan kitabîlerin kötü niyetle­rini ortaya koymaktadır.

İbrahim'in misafirleri, Allah'ın, Lût'un ıslah edemediği pis bölgeleri yerle bir edeceğini ve kendisinj bilgin bir çocukla nimetlendireceğini haber vermeye gelen bir­kaç melekten oluşmaktadır.

Fakat eski çağda kıssa, Allah'ın İbrâhîm ile birlikte yemek yediğini, İbrahim'in âlemlerin Rabbine kızarmış bir dana ve ekmekten oluşan görkemli bir sofra hazırla­dığını ve Allah'ın bundan doyana kadar yediğini zikreden başka yöne kaymıştır.

Kitâb-i Mukaddes'in zikrettiği şey işte budur.

Ehl-i Kitâb yanında töhmet altındaki Kur'ân ise genel ve ayrıntılı bir şekilde bu bağlamdan münezzehtir. Çünkü onlar, Allah'ı hakkıyla takdir edemediler.

Musibet günlerinde insana hüküm verilir İyi olmayanı iyi görsün diye!

Sûre, Fir'avn ve ordusundan ve İsrâiloğullari'nın nasıl kurtulduklarından söz et­mektedir:

"Nihayet onu da ordularını da yakalayıp denize attık, bu sırada kendini kınayıp duruyordu." (Zâriyât: 40)

-Kendini azarlayıp durdu- tıpkı meyve çekirdeklerinin atıldığı gibi denize atıldı. Kader tahakkuk etti. Gökler ve yer onlara ağlamadı..

"Bizden daha güçlü kim vardır?" diye soran Âd kavmi zikredilmektedir:

"Âd kavminde de (ibretler vardır). Onlara kasıp kavuran rüzgârı göndermiştik. Üzerinden geçtiği şeyi canlı bırakmıyor, onu kül edip savuruyordu." (Zâriyât: 41-42)

Hiç direnmeden yok olup gittiler. Onlardan başka zâlim kasabalar da öyle oldu­lar. Allah onlara, kendisini öğretenleri, kendisine kavuşmayı hatırlatanları ve O'nun haklarına riayet etmeyi isteyenleri gönderdi. Ancak onlar yüz çevirdiler, kibirlendiler. Bu yüzden yerle bir oldular.

Allah, yaratıklarına muhtaç değildir, onlara ihtiyacı yoktur. Yaratıklar ise O'na kullukla mükelleftirler. Yaratıklar, Allah'ın nimetine şükretmek, azametini hissetmek ve O'na ihtiyaç duymak ile yükümlüdürler. Bu, zor bir teklif midir?

"Ben cinleri ve insanları, ancak bana Kulluk etsinler diye yarattım. Ben onlar­dan nzık istemiyorum. Beni doyurmalarını da istemiyorum. Şüphesiz nzık veren, güç ve kuvvet sahibi olan ancak Allah'tır." (Zâriyât: 56-58)

İnsanlar Rablerine karşı gösterdikleri nankörlüklere rağmen sorguya çekilme; :ekler ve ilk atalarının karşılaştıklarıyla karşılaşacaklardır:

"Muhakkak ki bu zulmedenlerin de, geçmişlerinin payı gibi (azaptan) bir p; lan vardır. O halde acele etmesinler." (Zâriyât: 59)

Bu tek bir ceza ve müşterek bir neticedir:

"Başlarına gelecek (acı) günlerinden dolayı vay o kâfirlerin hâline!"