12 Haziran 2007 Salı

ZÜMER SÜRESİ(Muhammed GAZALİ)

Zümer, insanlardan oluşan çeşitli gruplar demektir. Bu kelime sadece ismini aldı­ğı bu sûrede geçmektedir.

Bu sûre, insanlardan oluşan çeşitli grupların farklı hallerini içermektedir. Her zümre bir diğeriyle karşılaşır. Sûrenin tamamını içeren on küsur karşılaştırma uyum­lu bir söylem oluşturmaktadır. îşte bu söylem, tevhid, tevhidin özellikleri ve tezahür­leri ekseninde dönüp dolaşmaktadır.

Şirk, evvelkiler ve sonrakiler arasında yaygınlık kazanan ve onların gidişatlarını bozan bir rezalettir. Aklı başında biri, taşa secde edilmesine ve onun ululanmasına şaşmaz mı?

Sevincini ya da tasasını at nallarıyla irtibatlandırarak kurtulacağını sanan pilota sen hayret etmez misin?

İnsanoğlunun davranışlarında hatâlar çoktur. Bunların başında geleni Allah'a kö­tü zanda bulunmaktır.

Oysa Yaratıcımıza hüsn-ü zan etmemiz, mutlak kemâli O'na vermemiz gerekirdi. Ama biz Allah'a gizli ortaklar koştuk. O gizli ortakları işaret eden heykeller yaptık. Böyle yapan şaşkınlar şöyle dediler:

"Biz bunlara, sırf bizi Allah'a yaklaştırsınlar diye tapıyoruz." (Zümer: 3)

Yerleri çöplüklere atılmak olan bu putlar, vehmin oluşturduğu cansız nesnelerdir. İlâhlığın şanı bu adîlikten çok yücedir. Şayet Allah kendisi ile yarattığı şey arasında aracı birşey yapmış olsaydı daha üstün bir alternatif seçerdi:

"Eğer Allah çocuk edinmek isteseydi yaratıklarından dilediğini seçerdi. O (bun­dan münezzehtir) yücedir, O tek ve kahredici Allah'tır." (Zümer: 4)

İnsanlarla Rableri arasında herhangi bir aracı yoktur. İnsanlar Rableriyle doğru­dan ilişki kurarlar. Herkes, her zaman ve her yerde Rabbine yakarabilir.

Zümer Sûresi • 445

Kur'ân-ı Kerîm'in Konulu Tefsiri

Allah, farz-ı muhal çocuk edinseydi yaratıklarından güzel bir beşer veya kerîm bir melek seçerdi. O zaman bu seçilmiş olan halik değil mahlûk, Rab (terbiye eden) değil merbûb (terbiye edilen), hiç kimse üzerine hâkim değil kendisi mahkûm olacaktır.

İlâhlık çok yüce bir yöneliş, bütün yaratıklar ise itaat eden ve boyun eğen kulluk konumunda olmalılar.

Fakat müşrikler -putperestler veya Ehl-i Kitâb- bu gerçeği çiğnemektedirler, ya­ratan ile yaratılan arasındaki farkı bilmemektedirler. Tevhid, ancak bir ilâhı tasavvur ile olur. Bunun ötesinde herşey O'nun kuludur.

Kur'ân-ı Kerîm, bu hakikati vurgulayan ve bunu vurgularken uzun soluklu olan kitapların efendisidir. Zümer Sûresi'nde bu anlamın tekrarlandığı referans vardır:

1; "(Bu) Kitâb'ın indirilmesi, azîz ve hikmet sahibi Allah tarafındandir. Biz bu Kİtâb'ı sana hak ile indirdik; öyle ise sen de dini yalnız kendisine hâlis kılarak Allah'a kulluk et." (Zümer: 1-2)

2. "Allah, sözün en güzelini, birbirine benzer, ikişerli bir kitap halinde indirdi. Rablerinden korkanların, ondan derileri ürperir." (Zümer: 23)

3. "Andolsun biz, sana Kur'ân'da insanlara, öğüt almaları için her temsili an­lattık." (Zümer: 27)

4. "Biz (bu) Kitâb'ı, insanlar için, sana hak ile İndirdik. Artık kim doğru yola gelirse kendi yararınadır." (Zümer: 41)

5. "Size azâb gelmezden Önce Rabbinizden size indirilenin en güzeline uyun." (Zümer: 55)

6. "Evet ya, sana âyetlerim geldi de sen onları yalanladın, büyüklük tasladın ve inkarcılardan oldun." (Zümer: 59)

Zümer Sûresi'nin baş taraflarında yaratıcı Allah'tan, O'nun gökleri, yeri, insanı, hayvanı yaratış biçimlerinden uzun uzadıya söz edilmektedir. Bu söz, sırlarını ve yö­nelişlerini açıklayarak insan sınıfları arasındaki karşılaştırmalara bir girizgâhtır.

Bu karşılaştırmaların ilki Yüce Allah'ın şu buyruğudur:

"Eğer inkâr ederseniz, şüphesiz Allah, size muhtaç değildir. Fakat kulları için küfre razı olmaz. Ve eğer şükrederseniz sizin için ondan razı olur. Hiçbir günah­kâr diğerinin günahını çekmez." (Zümer: 7)

İnsanların, tepe tepe Allah'ın nimetlerini kullandıkları, O'nun arzında yaşadıkla­rı, havasını soludukları, yiyeceklerinden yedikleri halde bütün bu nimetleri unuttuk­ları ve sanki bunlar kendilerine hiç sunulmamış gibi davrandıkları bir gerçektir.

İnsanlar başlarına bir felâket geldiğinde hemen Allah'tan yardım isterler. Ama bu

445 • Zümer Süresi

Muhammed Gazalî

felâketten kurtulduklarında hemencecik kendilerini kurtaranı unuturlar: "(Denizde) onları, gölgeler gibi daîga(îar) sardığı zaman, dini yalnız kendisine has kılarak Al­lah'a yalvarırlar. Fakat O, onları kurtarıp karaya çıkarınca onlardan bir kısmı küf­rün ortasında kalır. Zaten bizim âyetlerimizi nankör gaddarlardan başkası inkâr et­mez." (Lokman: 32)

Nimete şükretme, doğru görmenin, bozulmamış bünyenin işaretidir. Allah şöyle buyurarak Nuh'u anar: "O çok şükreden bir kuldu." (İsrâ: 3)

"Allah, ibrahim'i de aynı vasıfla anar: (Ibrâhîm) O'nun nimetlerine sükredicİ idi. (Allah) onu seçmiş ve doğru yola iletmişti." (Nahl: 121)

Peygamberimiz kulluktaki çabasının sırrını şöyle açıklıyor: "Ben şükreden bir

kul olmayayım mı?"

İnsanların bu gerçekleri bilmeleri ve Allah'ın nimetlerini O'na isyanda kullanma­maları istenmektedir.

İkinci karşılaştırma Yüce Allah'ın şu buyruğudur: Yoksa o, gece saatlerinde sec­de ederek, ayakta durarak ibâdet eden, âhiretten korkan ve Rabbinin rahmetini uman gibi midir?

"De ki: Hiç, bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" (Zümer: 9)

Bu karşılaştırmada öte tarafın zikredilmediği aşikârdır. Bu zikredilmeyen cümle­nin takdiri şöyledir: Hiç, gece kalkan ve uyuyan bir olur mu? Yada gece ibâdet ile meşgul olan kimseyle, oyun oynamakla ve haram lezzeti aramakla meşgul olan bir kimse bir olur mu?

Gece ibâdetine kalkmaya teşvik eden ve belagat icabı iki taraftan biri hazfedilen bir hayli İkili karşılaştırmalar göreceğiz.

Resûl-ü ikram der ki: "Gece namazını terketmeyiniz. Çünkü o, sizden önceki sâ-İİh kulların adetidir. O, sizi Rabbinize yaklaştırır, kötülükleri örter, günahları siler, vücuttaki hastalıkları söküp atar."

Gece namazı kuvvetli nafilelerdendir. Bu sûrede zikredildiğine göre, farz namaz­ları edâ ederken sehere kadar uyanık kalınabileceği ve uyumadan durulabileceği ka­naatindeyim.

İnsan -farzları yerine getirme cihetiyle- ders çalışmak, duâ etmek ve Kur'ân oku­mak için bazı geceleri uykusuz kalmayı tercih edebilir. Diğer geceler de bedeninin hakkını verir.

Bu alanda insanların takatları farklıdır. Ben, geceyi hiç uyumadan geçiren, bir sa­at dinlenmekle yetinen ve dinç olarak kalkan insanlar biliyorum. Yine ben, buna mu­kabil iyice uyumadan kendisine gelemeyen insanlar biliyorum. Kuşkusuz Allah'ın

Zümer Süresi ■ 447

Kur'ân-ı Kerîm'in Konulu Tefsiri

yaratıklarında farklılıklar bulunmaktadır. İki farklı sınıf arasında üçlü karşılaştırma.

İlk karşılaştırma: Dinlerinde samimi olan, peygamberlerinin peşinden giden, yap­tıklarını ölçüp biçerek yapan muttakîler hakkında Allah şöyle buyurmaktadır: "De ki: Ben Rabbime isyan edersem, büyük bir günün azabından korkarım." (Zümer: 13) İş­te bu kimseler, tutkularım hapsettiler, yüzlerini Allah'a döndüler ve O'na teslim oldu­lar.

İkinci karşılaştırma: Dünyaya tapıp Rabbiyle buluşmayı unutarak ve gününü gün edip şehvetlerinin peşinden giderek yaşamlarını sürdürenlere gelince onlar hakkında Allah şöyle buyurmaktadır:

"De ki: Ziyana uğrayanlar, kıyamet günü hem kendilerini, hem de ailelerini zi­yana sokan kimselerdir. Dikkat edin işte bu, apaçık bir ziyandır." (Zümer: 15)

Binlerce İnsan, bu hayata tutsak olmakla birlikte yükselmeleri için çaba sarfedi-yorlar. Mal ve makam elde etmek için uğraşıyorlar. Yeniden dirilme günü gelince çı­rılçıplak olarak toplanacaklardır. O gün kazandıkları şeyler kendilerine fayda verme­yecektir.

Üçüncü karşılaştırma: Bu karşılaştırma Yüce Allah'ın şu buyruğunda özetlenmiş­tir:

"Tâğûta kulluk etmekten kaçınanlara ve Allah'a yönelenlere müjde var. Müjdele kullarımı: Onlar ki sözü dinlerler ve onun en güzeline uyarlar." (Zümer: 17-18)

Dördüncü karşılaştırma: İki taraftan biri zikredilip diğeri zikredilmemiştir. Bunun böyle oluşu bağlamdan anlaşılmaktadır. Yüce Allah buyuruyor ki:

"Üzerine azâb kelimesi hak olanı mı, sen ateşte bulunanı mı kurtaracaksın?" (Zümer: 19)

Kötülük yapıp azabı hak eden, sakınarak ikramı hak eden kimse gibi midir? Rab-binin azabını hak edenleri hiç kimse kurtaramaz.

Karşılaştırmadaki ikinci kısım Yüce Allah'ın şu buyruğu ile doğrudan İlişkilidir:

"Fakat Rablerinden korkanlar için üst üste yapılmış odalar vardır. Odaların al­tında ırmaklar akmaktadır. Bu Allah'ın va'didir. Allah va'dinden caymaz." (Zü­mer: 20)

Beşinci karşılaştırma: İki taraftan birinin hazfedilmesi konusunda bir öncekine benzemektedir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Allah'ın göğsünü İslâm'a açtığı kimse, Rabbinden bir nûr üzere değil mi? Al­lah'ı anmaya karşı yürekleri katılaşmış olanlara yazıklar olsun." (Zümer: 22)

448 • Zümer Süresi

Muhammed Gaz a lî

Hazfedilen kelâmın takdiri şöyledir: Göğsü hak ile açılan kimse göğsü hak ile da­ralan, hakkı kabul etmekten ve onunla amel etmekten tiksinen kimse gibi olur mu?

Göğüs açılınca insan çalışmaya yönelir. Buseyrî'nİn dediği gibi: Hidâyet bedene girince Dirilir ibâdet için organlar

Allah'tan yüz çevirenlere namaz ağır gelir, zekâtsa fazla. Bu tür insanlar cihad-dan kaçarlar.

İşte şu âyet beşinci karşılaştırmayı açıklamaktadır:

"Allah, sözün en güzelini birbirine benzer, ikişerli bir kitap halinde indirdi. Rablerİnden korkanların, ondan derileri ürperir. Derileri ve kalpleri Allah'ın zikrine yumuşar." (Zümer: 23)

Kur'ân-ı Kerîm, hikmetli zikrin, dosdoğru yol göstericinin, bâtıldan koruma ve hak ile ilişkilendirmenin kaynağıdır.

Altıncı karşılaştırma: Bu karşılaştırmayı şu âyette görmektesin.

"Kıyamet günü yüzünü o en kötü azaptan korumaya çalışanın hâli nice olur? Ve zâlimlere: Kazandığınızı tadın, denmiştir." (Zümer: 24)

Anlamı: İman ve ihsan ile kıyamet azabından kendini koruyan kimse, küfrü ve zulmü ile kendini bu azaba atan kimse gibi olur mu?

İnsanların yapısı kendilerini kötülüklerden uzaklaştırır. Fakat zâlimlerden gelen kuşatıcı azap geri çevrilmeksizin ansızın kendilerine erişir. Azabın bu dünyada ken­dilerine hemen geldiğini belirten şu âyet bu gerçeğe değinmektedir:

"Allah dünya hayatında onlara rezillik tattırdı. Âhiret azabı elbetle daha büyük­tür. Keşke bilselerdi." (Zümer: 26)

Yedinci karşılaştırma: Tevhid ile ihlas, Rablerinin rızasını aramak için çalışanlar ile putlardan, yöneticilerden ve halktan ibaret olan başkalarının rızâsını isteyenler arasındadır.

Allah'tan başkasına ibadet etme, bunların hepsini içermektedir, Kalbleri tamamen Allah'tan uzak ve diğerlerinin rızâsını almak aşkıyla dolu olan milletlerin bulunduğu­nu kesin olarak söyleyebilirim. "Liderlere saygı" ilkesi İşte bu alana râcîdir.

"Oy kazanma" ilkesi de böyledir.

Mü'min namaz kılınca Allah'a boyun eğer, zekât verirken Allah için verir, cihad ederken kendini Allah'a adar, Allah rızasında birleşince gönlü rahat eder:

"Allah, (puta tapanla tek Allah'a inananın durumunu anlatmak için) bir temsil

Zümer Sûresi • 449

Kur'ûn-ı Kerîm'in Konulu Tefsiri

getirdi: Birbiriyle çekişen bir çok ortakların sahip olduğu bir adam (yani köle) ile yalnız bir kişiye bağlı olan bir adam. Şimdi bu ikisinin durumu bir olur mu? Hamd yalnız Allah'a mahsustur. Fakat çokları bilmiyorlar." (Zümer: 29)

Şâir şu sözüyle bu gerçeği açıklamaktadır: Bir kişinin rızasını kazanmak için çalış Bütün rızalar sana yeter. Sekizinci karşılaştırma:

"Bu yüce Allah'ın şu buyruğunda geçmektedir: Allah hakkında yalan uyduran­dan ve kendisine gelen doğruyu yalanlayandan daha zâlim kim olabilir? Cehen­nemde zâlimler için bîr yer yok mudur? Doğruyu getirenler ve onu tasdik eden­lere gelince: İşte muttakîler onlardır." (Zümer: 32-33)

Yeryüzü vehimler ve bâtıllarla doludur. Bu dünyada hakka düşman olanlar pek yamandır. Hakkı bilen ve onu başkasına bildiren, doğru söyleyen ve doğrulan destek­leyen kimse ikrama ve takdire şayandır.

İnsanların şerlileri, Allah'a yalan uyduranlardır. Biri insanlara doğruyu gösterse ansızın başına abanırlar ve ona tâbi olmaya engel olurlar.

Allah hak taraftarlarına şunları va'detmiştir:

"Onlara Rablerinİn yanında diledikleri her şey var. İşle güzel davrananların mü­kâfatı budur. (Böyle olur) ki Allah onların, yaptıklarının en kötülerini onlardan örtsün ve onları yaptıklarının en güzeliyle mükâfatlandırsın." (Zümer: 34-35)

Ben etki açısından bu güzel müjdeden daha hoş ve daha tatlı bir şey görmedim. Bu sûrede şu etkileyici soru sorulmaktadır:

"Allah kuluna kâfi değil mi? Seni O'ndan başkasıyla korkutuyorlar." (Zümer: 36)

Allah, verdiği hükümden sorulmayan, emri geri çevrilmeyen, indirip kaldıran, za­rar ve fayda veren, yükselten ve alçaltandır. Hal böyleyken Allah nasıl kendisine da­yanan kuluna yetmesin?

Bu mânâ sûredeki dokuzuncu karşılaştırmanın esasını teşkil etmektedir. Allah'tan başkası emir veremez, hükmü imzalayamaz, kendisini savunamaz. O halde başkala­rını nasıl savunabilir?

"De ki: Öyleyse Allah'tan başka çağırdıklarınızı gördünüz mü? Şimdi Allah ba­na bir zarar vermek İstese, onlar O'nun vereceği zararı kaldırabilirler mi? Ya­hut (Allah), bana bir rahmet (bir fayda) vermek dilese onlar O'nun rahmetini durdurabilirler mi? De ki: Allah bana yeter. Tevekkül edenler O'na dayansın­lar." (Zümer: 38)

450 ■ Zümer Sûresi

Muhammed Gazali

Burada muvahhidler -müşrikler yönündeki- şu çağrıda tereddüt etmektedirler:

"De ki: Ey kavmim, durumunuza göre çalışın (bildiğinizi yapın), ben de çalışı­yorum. Yakında bileceksiniz; kendisini rezil edecek azâb kime geliyor ve sürek­li azâb kimin üzerine iniyor?" (Ziimer: 39-40)

Onuncu karşılaştırma: Muvahhidlerle müşrikler arası ayırım sonrasını niteliyor. Biz hatâ yapanın hatalı olduğunu, putlara tapanın bir taş parçasına ibâdet ettiğini bil­diklerini sanıyoruz.

Oysa hatâ yapanların geneli, kendilerinin doğru yaptıkları kamsmdadırlar: "Kötü işi, kendisine süslendirilip de onu güzel gören kimse (kötü amelini güzel görmeyen ve aklıyla gerçeği gören kimse gibi olur) mi?" (Fâtır: 8) Onun nefsi bâtılını körpe tatmış ve kendi dışındakileri bâtıl olarak görmüştür. Böylelerinİ vasfeden şu âyetleri bir dü­şünün:

"Allah, (onların tanrılarından ayrı olarak) tek başına anıldığı zaman; âhirete inanmayanların kalbleri ürker. Ama O'ndan başka(tanrı)ları anıldığı zaman he­men sevinirler." (Zümer: 45)

Onlara karşı Resul ne yapıyor?

"De ki: Allah'ım, ey gökleri ve yeri yoktan var eden, görülmeyeni ve görüleni bilen! Ancak sen, ayrılığa düştükleri şeylerde kullarının arasında hükmeder­sin." (Zümer: 46)

Bu yerkürede yaşayanların geneli vehimlerinde boğulmuşlardır. İşte bu yüzden yük, hak dâvetçilerine ağır gelmektedir. Bunun için hak dâvetçilerinin hizmetleri, Al­lah'ın onları hidâyete erdirmesine ve yol göstermesine karşılık şükür olmalıdır.

Onbirinci karşılaştırma:

"Bu Yüce Allah'ın şu buyruğundan anlaşılmaktadır: İnsanlara bir zarar dokun­duğu zaman bize dua eder, sonra ona bizden bir nimet verdiğimiz vakit; 'Bu (benim) bilgi(m) sayesinde bana verildi.' der. Hayır o, bir imtihandır. Fakat çokları bilmiyorlar. Onlardan öncekiler de bunu demişlerdi. Ama kazandıkları şeyler, kendilerine hiç bir fayda sağlamadı." (Zümer: 49-50)

Bu, insan ile kendi nefsi arasında darlık ve genişlik hallerine ilişkin bir karşılaş­tırmadır. İnsan bir sıkıntıya düşünce hemen duaya sarılır. Allah'tan yardım ister, ça­resizliğini hisseder, tevbekâr bir kul olur.

Günler geçip ellerindeki nimetler bollaşmca etrafındakilerİ düşünüp "Bu başarı

bendeki zekâdan kaynaklanmaktadır." der.

Bu zekâ dün neredeydi öyleyse?

Neden şikâyetçi olduğun hususlarda ona dayanmadın?

Zümer Sûresi • 451

Kur'ân-ı Kerîm'in Konulu Tefsiri

Bu şaşkınlık ve karşı çıkış bir yokoluş kapısıdır. İnsan kulluğunun alanını bilme­lidir. Tevbede acele imanın gereklerindendir. Tevbe etmede pısırık davranmak ve onu ertelemek kırılan şeyi onarmadan âciz olmanın veya uykuya ve uyuşukluğa dalmanın bir delilidir. Var olan gücü kullanmak daha iyidir.

Peygamber (s.a.v) der ki: "Kötülük peşinden bir iyilik yap ki onu gidersin." İn­san nefsinden ümidini kesebilir, şeytana teslim olabilir, bir hayli hatâ yapabilir ve on­lardan kurtulamayabilir. Bu fitneyi söndürme işte bu sûrede ifâde edilmiştir:

"De ki: Ey nefislerine karşı aşırı giden kullarım, Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Allah bütün günahları bağışlar." (Zümer: 53)

Onikinci karşılaştırma: Bu karşılaştırma, Allah'ın affını uman, O'nun yolunda yürüyen ve rızâsını gözetenler ile kaçınanlar, tembel olanlar, iyilikleri kaçıranlar ve sonunda pişman olanlar arasında gerçekleşmektedir:

"(O gün günahkâr) nefsin şöyle demesinden sakının: Allah'ın yanında (O'na kullukta) kusur edişimden dolayı vah (bana). Hakikaten ben alay edenlerden­dim." (Zümer: 56)

O vakit ona şöyle denir:

"Evet ya, sana âyetlerim geldi de sen onları yalanladın, büyüklük tasladın ve İn­karcılardan oldun." (Zümer: 59)

İnanç, davranış ve ahlâk hususunda yalan ile doğru arasındaki karşılaştırmaya ilişkin Yüce Allah şöyle buyuruyor:

"Kıyamet günü Allah'a yalan uyduranları görürsün ki, yüzleri simsiyah kesil­miştir. Kibirlenenler için cehennemde bir yer yok mudur? Allah korunanları ba­şarılarıyla kurtarır; onlara kötülük dokunmaz ve onlar mahzun da olmazlar." (Zümer: 60-61)

Onüçüncü karşılaştırma: Yüce Allah şu buyruğunda sıdk ile takvadan söz etmek­tedir: "Bu, sâdıklara doğruluklarının fayda sağladığı bir gündür." (Mâide: 119) Bu­nunla birlikte Allah takva ve sıdk ile birlikte bütün iyilik ilkelerinden söz etmektedir: "İşte doğru olanlar onlardır. (Allah'ın azabından) korunanlar da onlardır." (Bakara: 177) Âyetlerde belirtilen hakikat aynıdır.

Zümer Sûresi, bu kesin karşılaştırma ile son buluyor. Adil hesap ve ince sorgudan sonra insanlardan her grup hak ettikleri yerlerine gönderilecektir:

"İnkâr edenler bölük bölük cehenneme sürüldüler." (Zürner: 71) "Rablerinden korkanlar da bölük bölük cennete sevk edilirler." (Zümer: 73) Cennet ehli dünyada zikir ve şükür ile meşgul olduklarından ötürü nimetler diyarında ağırlanacaklardır: "Onların orada duası: Allah'ım, sen her türlü eksiklikten uzaksın; birbirlerine sağlık dilekleri: Selam; dualarının sonu da: Alemlerin Rabbi Al­lah'a hamd olsun, sözleridir." (Yunus: 10)

Bol nimetler ve sürekli esenlikler gölgesinde melekler mü'minlerin teşbihine ka­tılırlar: "Melekleri görürsün ki, arsın etrafını çevirmiş olarak Rablerini övgü ile anar­lar. (O gün) aralarında hak ile hükmedilmiş ve: 'Hamd Alemlerin Rabbına mahsus­tur' denmiştir." (Zümer: 75)

Zümer Sûresi • 453